Ahlaksızlık kol geziyor
Bir ülkede yoksulluğun arttığından ve küçük bir azınlığın da varsıllaştığından bahsediyorsak o ülkenin ekonomi çarkları bozulmuş demektir. Yoksullaşan toplumlarda kanun dışılıkların artması kaçınılmaz hale gelir.
Ülkeyi yönetenler, çalışanların ve emeklilerin aleyhine işleyen bir ekonomik sistemden besleniyorlar. Yarattıkları yoksulluğu çözmek yerine, her türlü baskı aracını kullanarak iktidarlarını sürdürmek istiyorlar. Ancak yönetemedikleri bir problemin farkında değiller. O da toplumsal yozlaşmanın sonucu ortaya çıkan ahlaksızlık ve fırsatçılıklar.
Bakınız, daha bir ay evvel memleketini ziyarete gelen dört kişilik bir aile, böcek ilaçlaması vakasıyla yok oldu. Başta tavuk döner dendi. Arkasından da midye. Bunun üzerine hemen harekete geçen zabıta ekipleri, toplum sağlığını doğrudan etkileyeceğini düşündüğü işletmelere denetim amaçlı baskınlar yaptılar. Sonuç ne derseniz; tam bir rezalet. Son kullanım tarihleri geçen tavuk ürünlerinden, renk değiştirip kokmaya başlayan etler, ekranlarda göründü. İşletmelere çeşitli yaptırımlar uygulandığı söylendi. Sanıyor musunuz ki sorun çözüldü? Maalesef bu sorunlar devam edecek. Kısa yoldan para kazanmak isteyenler, başka bir formülle işlerine devam ederler.
İşin ahlaki boyutuna gelince; Bunu yapan insanlara sormak isterim: Sizin çocuklarınız yok mu be kardeşim? Kendi gözünle gördüğün bu ürünlerin piyasaya sunulmasından vicdan azabı duymuyor musun? Yoksa çocuklarınıza, dağıtım yaptığınız marketlerden, kasaplardan alışveriş yapmayın mı diyorsunuz? Yemeyeceğiniz bir yiyeceği insanlarımıza yedirmeyi nasıl içinize sindiriyorsunuz? Gece başınızı yastığa koyduğunuzda rüyalarınıza girmiyor mu bu ürünler? Sabah kalktığınızda mışıl mışıl uyuyan çocuğunuzun, torununuzun yüzüne nasıl bakıyorsunuz? İşte bunun adı, tam da ahlaksızlıktır, fırsatçılıktır.
Toplumda ahlaki çöküşün bundan daha net göstergesini aramaya gerek mi var?
Diğer yandan, ülkedeki bunca yoksulluğa direnmeye çalışan emekli ve asgari ücretlinin eline geçenin on katını kazananların giriştiği ahlaksızlıklara ne demeli? Devleti dolandırmak için yeni doğan bebeleri kullananlar, milyonlar kazandıkları halde yasadışı bahis oynayanlar, daha çok getirisi olsun diye yasal olmayan bankacılık yöntemlerine başvuranlar, bakanlığına bağlı kuruluşlara kendi firmasından dezenfektan satanlar… Hani bir söz vardı ya; Onların gözünü toprak doyurur mu bilemem!.. Ne yazık ki tuz koktu…
Toplum olarak sorunları görüyoruz ama çözüm üretme konusunda çekingen davranıyoruz. Dedim ya siyaset böylesi argümanlara ihtiyaç duyuyor herhalde!
Üretmeden, emek vermeden çokça paralar kazanıp lüks hayat yaşayanları gören gençler için yasal olmayan işler cazipleşiyor. Sokak çeteleri ortaya çıkıyor. Emniyet teşkilatımız her gün bir çetenin çökertildiğini söylüyor ama ne hikmetse bitmiyor bu çeteler…
Biz neden böylesi bir toplum haline dönüştük? Burada, doğru soru bu olmalı.
Hep deriz ya; “Yoksulluk tüm kötülüklerin anasıdır” diye. Ülkede gelir dağılımındaki, vergideki, hukuktaki adaletsizlikleri ortadan kaldıracak politikalar geliştirilip uygulayamadığımız sürece bu tür sorunlarla başa çıkmanın mümkün olmayacağı gerçeğini de kabul etmek zorundayız.
Çözümü, günü kurtarmada, yokluğu ve yoksulluğu yönetmede arayan yöneticilerle sağlıklı bir çözüme ulaşamayız.
Albert Einstein: “Problemi ortaya çıkaran zihniyetle o problemi çözemezsiniz.” diyor…