Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
22°
Ara

Sessiz çığlıkların ardındaki toplumsal yankılar

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Sessiz çığlıkların ardındaki toplumsal yankılar

Toplumun damarlarında bir gerginlik dolaşıyor; kimi zaman sessiz bir intihar vakasıyla, kimi zaman da sokakta patlayan şiddet olaylarıyla kendini gösteriyor. Bu artış yalnızca bireysel zayıflıkların ya da tesadüfi patlamaların sonucu değil; derinlerde biriken sosyal, ekonomik ve kültürel bir yükün dışavurumu.

Giderek ağırlaşan hayat pahalılığı, işsizlik ve güvencesizlik, bireyin geleceğe dair umutlarını törpülüyor. Gençler hayallerini borçları nedeniyle ertelemek zorunda kalıyor, emekliler alın terinin karşılığını göremiyor. İnsan, yarınına güvenle bakamadığında içsel çöküş başlıyor. Umutsuzluk, şiddeti hem başkalarına hem de kendine yönlendiren bir tetikleyiciye dönüşüyor.

Bir zamanlar mahalle dayanışması, akraba desteği, komşuluk ilişkileri insanı hayata bağlayan ince iplerdi. Bugün ise birey, kalabalıklar içinde yalnızlaşıyor. Dijital ekranların sıcaklığı, gerçek bir elin sıcaklığının yerini alamıyor. Sosyal bağlar koptuğunda, birey öfkesini ya içine atıyor ya da şiddetle dışa vuruyor.

Şiddet haberlerinin olağan hale gelmesi, ekranlardan yayılan “görünür olma” baskısı, gençleri özellikle savunmasız bırakıyor. Sosyal medya, kıyas kültürüyle değer hissini aşındırıyor. İnsan, “yetersizim” duygusuyla yalnızlaştıkça hem kendi hayatına hem de başkalarının hayatına karşı hoyratlaşıyor.

Toplumun genç kuşaklarına aktardığı değerler ve umutlar zayıfladığında, birey kendini yönsüz bir gemi gibi hissediyor. Eğitimin yalnızca meslek kazandıran değil, hayatla bağ kurduran bir işlevi vardır. Bu işlev törpülendikçe, boşlukta kalan birey çareyi öfke ve yıkımda arıyor.

Çıkış yolu: Sanatın iyileştirici gücü

Sorunun kaynağı toplumsalsa, çözüm de kolektif olmalı. Ekonomik güvence, sosyal bağların onarımı, ruh sağlığı desteği ve medya sorumluluğu elzemdir. Fakat bir diğer önemli unsur da insanı yeniden üretken kılan meşgalelerdir.

Resim kursları, müzik, edebiyat ya da herhangi bir hobi; insanın içsel fırtınalarını dinginleştiren, zihni boşluklardan koruyan en güçlü araçlardandır. Çocuk, genç ya da yetişkin… fırçayı eline alan herkes, hayatına bir nefeslik mola verir. Sanatla meşgul olmak, bireyi sadece üretken kılmaz; aynı zamanda kendini ifade etme imkânı sunar, içsel yaralarını onarmasına yardımcı olur.

Ancak burada önemli bir ayrım vardır: Gerçekten öğrenebileceği, emek verilmiş, nitelikli kurslara gitmek. Sırf  “dostlar alışverişte görsün” mantığıyla  göstermelik kurslar değil; insanı geliştiren, ona gerçekten bir şey katan, emeğinin karşılığını hissettiren yerlerdir değerli olan. Çünkü öğrenilen her yeni beceri, hayatın ağırlığını taşımak için bir dayanak noktası olur.

Kimi zaman psikoloğa gitmek yerine bir kursa gitmek, bireyin ruhuna daha kalıcı bir nefes katabilir. Çünkü sanat ve hobi, insanı edilgen bir dinleyici olmaktan çıkarır; onu üretici, kendi hikâyesini çizen bir özneye dönüştürür. Harcanan para bir “terapi masrafı” değil, hayatı güzelleştiren bir yatırım olur.


İntiharlar ve şiddet olayları, toplumsal birer alarm zilidir. Bu ziller, bireylerin çığlığı kadar, toplumun da kendini yeniden gözden geçirmesi için çalıyor. Sorun yalnızca bir kişinin dramı değil; hepimizin dokunduğu, içinden geçtiği sosyal dokunun çözülmesidir.

Çözüm, yeniden “biz” olabilmekte, birbirimizi duyan, gören, kollayan bir toplum inşa edebilmekte gizlidir. Bu yeniden inşa sürecinde, sanat ve hobiler yalnızca bireysel değil toplumsal iyileşmenin de köprüleri olabilir.
“Psikoloğa harcayacağına hobine harca.”
“Gerçek öğrenme, gerçek iyileşmedir.”

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *