
Nükleer şemsiye

Biraz geriye gidelim. 20 Şubat 2025'te, Almanya'daki erken seçimden kısa bir süre önce, muhafazakar Hristiyan Demokrat Birliği'nin başkanı ve Almanya'nın şimdiki Şansölyesi olan Friedrich Merz, Avrupa nükleer caydırıcılığının geleceği hakkında bir açıklama yapmıştı. ‘İki Avrupa nükleer gücü İngilizler ve Fransızlarla, nükleer güvenliğin bizim için de geçerli olup olmadığı konusunda görüşmeler yapmamız gerekiyor‘ demişti.
Şansölyenin o zamanki açıklamasının Almanya'nın genişletilmiş nükleer caydırıcılığa yaklaşımında ciddi bir değişime mi işaret ettiği, yoksa hararetli bir seçim kampanyasında sadece siyasi bir söylem mi olduğu bayağı tartışıldı. Çeşitli yorumlar da yapıldı. Hemen ardından Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da Avrupa caydırıcılığı konusunda ‘tartışmayı başlatmaya‘ hazır olduğunu söylemişti.
Aslında Fransa ve Almanya'nın nükleer iş birliği konusunda 1950'lerde başlayıp 1980'lerin başlarında da devam eden uzun ve sonuçsuz bir görüşme geçmişi de var. Bu konu önceki Şansölye Olaf Scholz döneminde de yeniden ortaya atılmıştı. Ancak önceki Şansölye‘nin Rusya ile gerginliğin tırmanacağından, bunun sonucu Paris ve Londra ile sürtüşmeler yaşanacağından korkuyordu. Bu yüzden Fransa’nın Fransa'nın caydırıcılığının kapsamının Almanya üzerinde de genişletilmesi konusuna soğuk bakıyordu.
Bu konu daha sonra sanki kapanmış gibi görünüyordu. Ancak The Wall Street Journal gazetesi önceki gün birden ‘Germany’s Call for French Nuclear Protection Gets Reality Check‘ (Almanya'nın Fransa'nın Nükleer Koruma Çağrısı Gerçekleşiyor) başlıklı analizini yayınladı. Analizde ‘Görüşmelere yakın kaynaklara göre, beş ay sonra Berlin ve Paris arasında Fransa'nın caydırıcılığının kapsamının genişletilmesi için yapılan görüşmeler bir devrim değil, bir evrim olarak şekilleniyor‘ diyor.
Bu kaynaklar, iki ülke tarafından başlatılan istişarelerin, Almanya'nın ABD ile nükleer paylaşım anlaşmasına rakip olacak bir şeyi hedeflemediğini söylemiş. Kaynaklar, bunun yerine, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü kapsamındaki ABD nükleer şemsiyesini tamamlamanın hedeflendiğini ve bunun ileride karşılıklı güvenceler ve ortak tatbikatlar içerebileceğini de söylemişler.
Analize göre, üst düzey bir Alman hükümet yetkilisi, görüşmelerin ön hazırlık niteliğinde olduğunu vurgulayarak, "Bu, nükleer güvenlik konusunda stratejik bir diyaloğun sadece başlangıcı. Bu, konunun Avrupa boyutunu keşfetmeye yönelik çok ihtiyatlı bir ilk adım‘ demiş. II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Almanya, birçok anlaşmada kendi nükleer silahlarını geliştirmeyeceğine ve bunun yerine kendisini ABD koruması altına alacağına söz vermişti.
Alman ve Fransız yetkililere göre, Merz ve Macron, nükleer mesele de dahil olmak üzere ikili görüşmeler için bu yıl en az dört kez bir araya geldi. İkili Çarşamba günü Berlin'de tekrar akşam yemeğinde biraraya geldi. Yakın zamanda savunma bakanlarına, genelkurmay başkanlarına ve dışişleri bakanlıklarına görüşmeyi derinleştirmeleri talimatını vermişler. Macron, bu ayın başlarında askeri liderlere yaptığı bir konuşmada, sonucu yıl sonuna kadar açıklayacağını söylemiş.
Analizi gazetenin Almanya büro şefi Bertrand Benoit ile gazetenin Paris bürosunda Fransız siyaseti ve dış politikası editörü Noemie Bisserbe ortaklaşa yazmış. Benoit, Paris‘teki Sciences-Po'dan siyaset bilimi diplomasına ve Sciences-Po ve London School of Economics'ten lisansüstü derecelere sahip. Noemi ise, Kaliforniya Üniversitesi Berkeley'de gazetecilik ve kamu politikası ve Fransa, Lille'deki EDHEC İşletme Okulu'nda okumuş. Her ikisi de pek çok ödüle layık bulunmuş deneyimli gazeteciler.
Gelişmeleri zaman gösterecek ama ‘sonunda Charles de Gaulle haklı çıktı‘ denilebilir mi acaba ? Çünkü 1960'lı yıllarda Fransa'nın stratejik bağımsızlık politikasını başlatan kişi oydu. 'Elbette', demiş, ‘Amerikalılar Ruslardan daha çok dostumuz. Ama ABD'nin de çıkarları var. Ve bir gün onların çıkarları bizimkilerle çatışacak.‘ De Gaulle, süper güç ayrımcılığı ilkesinden yola çıkarak Fransa'nın egemen nükleer caydırıcılık kavramını ortaya atar; bu kavramın varlığı şu anda Avrupa güvenliğine ilişkin tartışmaların merkezinde yer alıyor.