Bunu herkes bilir mi?

Doç. Dr. Emrah Safa Gürkan’ın kitabının adı “Bunu Herkes Bilir.”
Tarihteki yanlış sorulara doğru cevaplar amaçlanmış kitapta ve 4 baskıda toplam 80 bin adet basılmış.
Daha çok da Osmanlı döneminde yaşanan olaylar, yönetim biçimi ve yanlış kullanılan kavramları çok anlaşılır bir dille ve objektif olarak okuyucuyla paylaşma çabası var kitapta.
Fırsat buldukça günümüzü de ilgilendiren kimi konularda herkesin bildiği sanılan ama yanlış algılanan kavramları sizlere aktarmaya çalışacağım.
“Ülkede bu kadar yaşamsal öneme sahip sorunlar ve iktidarın hukuk dışı, anayasaya ve geleneklerimize rağmen uygulanan haksızlıklar var iken sırası mı şimdi bunun?” diyenler olacaktır kuşkusuz.
Çok zorladım kendimi ama bu kadar hızlı değişen gündemi takip edemez duruma geldim.
Öyle olunca da her sabah uyanıp; “bugün yine kimlere operasyon yapıldı, kimleri gözaltına aldılar, kaç kişi tutuklandı?” diye hayıflanmak yerine daha çok okumaya ve daha çok yazmaya karar verdim.
Belki bunları okumaya ya da yazmaya fırsatımızın olmadığı günler gelecek.
Bir yandan Terörsüz Türkiye diyerek daha otoriter bir düzenin alt yapısı oluşturulmaya çalışılırken, diğer yandan yargısız infazlarla toplum sindirilmeye, koşulsuz otoriteye biat etmeye zorlanıyor.
Bir açılış töreninde hepimizin Cumhurbaşkanı olması gereken kişi orada bulunanları tanıtırken “partimizin kadın kolları başkanı, il başkanımız “gibi Parti Genel Başkanı olarak açıklamalar yapıyor.
Yasama organı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletvekilleri devre dışı bırakılarak yasalar bile Cumhurbaşkanlığı bürokratları tarafından sarayda hazırlanıyor.
Laik, demokratik bir ülkede, adı Cumhuriyet olan bir rejimde Cumhurbaşkanının da bir çalışma mekanı olur elbet ama bunun adı niye “Külliye “olur anlaşılır gibi değil.
Yazar yanlış bilinen kavramlardan biri olarak Külliyeyi çok güzel anlatmış kitabında.
“Siyasal İslam’ın iktidar gelmesi ve Türkiye’deki meşruiyet araçlarının dinileşmesiyle her geçen gün karşımıza çıkan bir başka kavram da külliye. Aslında cami, mescit, medrese, aşevi, tabhane, darülitam, darüşşifa, kervansaray, muvakkithane, türbe gibi yapıların bütünü için kullanılan bu kelime, ülkemizin başkanlık sistemine geçmesiyle birlikte dini olmayan yapılar için de tercih edilmeye başladı.
Çankaya Saray’ına alternatif olarak Beştepe’de inşa edilen başkanlık kompleksinin adı da bir anda Cumhurbaşkanlığı Külliyesi oluverdi.
Bu seçimin arkasında cumhurbaşkanlığı makamına dini bir meşruiyet kazandırmak kadar, son yıllarda Osmanlı ile ya da Osmanlı olduğu sanılan şey ile bir bağ kurulmak isteğinin olduğu da tartışılmaz bir gerçek. Sayın Reisicumhurun göreve başlamadan önce Osmanlı padişahları gibi Eyüp Sultan’ı ziyaret etmesi de aynı yönde bir manevra aslında.”
Külliye kavramının hayatımıza tekrar girmesi bir rastlantı değildir. Kaldı ki Külliye kelimesi Osmanlıların bildiği, kullandığı bir kelime değildi.
Bugün külliye adını verdiğimiz cami komplekslerinin hiçbiri o dönemde böyle anılmazdı. Aşevleri için kullanılan bir kelime olan “imaret “bu tip yapı komplekslerinin tamamına verilen isimdi aynı zamanda da. Külliye ise yirminci yüzyılın başlarında ortaya çıkmış modern bir kelimeydi.
Burada camilerle ilgili bir iki ufak ekleme yapmak bazı karışıklıkları önlemek, bugünün ve dünün ibadet mekanları arasındaki bazı kavramsal ve mimari farklılıkları anlamamızı kolaylaştırmak açısından önemli.
İlk olarak, her ne kadar bugün minaresi olan her yapıya cami dense de eskiden durum pek böyle değildi; sadece Cuma namazı kılınan ve içinde hutbe için minber bulunan yapılara cami denirdi ki, her iki kelimenin de kökü aynıydı(cem, toplamak)
Yapımı için sultandan izin alınması gereken bu yapıların dışındakiler mescit adı verilirdi.
Sanırım şimdi niye ülkemizde okul binasından çok cami olduğu daha net anlaşılır.
Camiler de Külliyelerde hep bir ihtiyaçtan doğmuştur.
Cami yaptırmanın sadece hayır hasenat işi değil, aynı zamanda bir meşruiyet ve propaganda meselesi olması nedeniyle Osmanlı döneminde bile kimi kısıtlamalar getirilmesine karşın bugün ihtiyacın çok üstünde camilerin yapılmasını mevcut iktidarın özel bir tercihi olarak değerlendirmek yanlış olmaz sanırım.
Ülkenin kurucu önderi Mustafa Kemal’e ve cumhuriyet değerlerine hakaret edilmesine göz yumulan cami imamları ve din görevlilerine Diyanet İşleri Başkanlığı hiçbir yaptırım uygulamadığı gibi” 6 yaşındaki kız çocukları evlenebilir “diyen sözde din adamları da neredeyse koruma altına alınıyor.
Böylesi ucu açık bir din eğitiminin uygulandığı ülkede laik eğitime karşı olanlar “şeriat isteriz” diye slogan atarken gezi eylemlerinin yıldönümünde “duran “gençler gözaltına alınıyorsa şaşırmamak gerekir.
Ülkemiz gerici karanlık odaklar tarafından ahtapot gibi kuşatılmışken yeni ahtapotlar yaratmaya çalışanlara karşı tüm demokrasi ve barış güçlerinin birlikte mücadele zamanıdır.
Her kaos ortamından siyasi güç devşirmeye, muhalefeti güçsüz bırakmaya çalışan iktidarın oyunlarına alet olanlar gün gelecek tarih önünde bunun hesabını vereceklerdir.