Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
25°
Ara

İsrail, Şam’ı hem Türkiye’yi tehdit, hem de Narko-Ekonomi için vurdu

YAYINLAMA:
İsrail, Şam’ı hem Türkiye’yi tehdit, hem de Narko-Ekonomi için vurdu

İsrail, Ortadoğu’da şımarıkça ve barbarca davranmaya devam ederek Suriye’nin başkenti ŞAM’I vurdu. Başkent Şam’da Başkanlık Sarayı öndeki bahçe kapısı, Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığına ince bir istihbrat sonucunda saldırı düzenlendi. Suveyda’daki çatışmalar sadece yerel güçler arasında değil, aynı zamanda İsrail’in de müdahil olduğu çok katmanlı bir mücadele haline geldi. Bu durum, Suriye’deki insani koşulları ağırlaştırırken, Orta Doğu’nun jeopolitik dengelerini de etkiliyor.

İsrail’in 16 Temmuz 2025 tarihinde Şam’ı bombalamasının başlıca gerekçesi, Suriye’nin güneyindeki Dürzilerin güvenliğini koruma amacıyla hükümet güçlerine karşı bir misilleme olarak açıklanıyor. Bu saldırılar, özellikle Dürzi çoğunlukta olan Süveyda bölgesindeki çatışmalar ve artan şiddet olayları sonucunda gerçekleşti. Şam’a yapılan hava saldırısı, tek başına bir tepki değil, kapsamlı bir stratejik karmaşıklığın parçası olarak görülmeli. Hem Dürzi savunması, hem askeri merkezlerin yok edilmesi, hem de bölgedeki güç dengelerinin yeniden şekillenmesi açısından kritik bir adım olarak konumlanıyor. İsrail, bu hamleyle kırılgan güney Suriye hattında kontrolü ele geçirmeye, istihbarat üstünlüğü kurmaya ve ilerideki diplomatik dengelere avantajlı girmeye çalışıyor.

Görünürde Dürzi bir işadamın Bedevi gruplarınca kaçırılması ve Dürzi gruplarının da Bedevi evlerini basmasıyla başlayan çatışmalarda Durzi gruplar ağır kayıp yaşadı. Kaçırma eylemleri genellikle fiziki gelir (fidye) elde etmek amacıyla yapılırken, aynı zamanda yerel suç ve uyuşturucu ağlarına katılmayı dayatmanın bir yoludur. Bedeviler, bu ticaretin finansmanını sağlamak veya bölgedeki muhalif unsurları sindirmek için işadamlarını hedef almış olabiliyor

Ancak Süveyda’daki Dürzi azınlık ile Suriye hükümetine bağlı güçler arasında 250–350 arasında can kaybı yaşanan çatışmaların ardından, İsrail bu saldırıyı “Suriye Dürzilerini korumak” gerekçesiyle savundu. Dürzi toplumu, hem İsrail içinde hem de sınır ötesinde kardeş topluluklara sahip. İsrail hükümeti, bu bağı hem siyasi hem moral bir neden olarak öne çıkardı. Hedefe alınan yapılar arasında Genelkurmay Karargâhı (Hay’at al-Arkan) ve Savunma Bakanlığı yakınlarındaki tesisler yer aldı. Bu noktalar, Şam’dan Süveyda ve güney Suriye’ye yönlendirilen görevlere lojistik, komuta-komuta eden kritik merkezler olarak kullanılıyordu, bu da operasyonel kapasitenin azaltılması hedefliyordu.

Yeni Şafak’ın değindiği bir iddiaya göre, İsrail’in bu baskının başka bir amacı, Beşşar Esed dönemiyle yapılan gizli anlaşmaları belgeleyen istihbarât merkezlerindeki dökümanları ortadan kaldırmak olabilir. Bu da, İsrail–Suriye arasında uzun süredir süren “gizli dokunulmazlık” anlaşmalarını silmek anlamına gelir. İsrail, Suriye yeni rejiminin zayıf olduğu dönemi fırsat bilerek, Golan Tepeleri’ni içeren güney Suriye hattında yeni bir güvenlik tamponu oluşturmayı amaçlıyor. Aynı zamanda 2024’te Beşar Esad’ın devrilmesiyle başa gelen Ahmed el-Şaraa liderliğindeki yeni yönetim, İslamcı gruplar ağırlıklı bir yapıya sahip. Azınlıklar ve özellikle Drusilerle yaşanan krizler, rejimin meşruiyetini zayıflatıyor.

Bu bağlamda Netenyahu2nun İsrail iç siyasetinde yaşamış olduğu sıkışmışlık ve meclis aritmetiğindeki üstünlüğü kaybetmesiyle ilgili detayı es geçiyorum.


İsrail, Türkiye’yi varoluşsal bir tehdit görüyor


Rusya’dan boşalan sahaya Türk askeri ve stratejik varlığının yerleşmesi 2025 başından itibaren Türkiye, yeni geçiş dönemi Suriye yönetimi (Ahmed al-Sharaa) ile savunma anlaşmaları görüşmekte. T4 (Tiyas) ve Palmira (Palmyra) havaalanları gibi üslerde Türk askeri varlığı İsrail’i en çok huzursuz eden konu başlıklarındandır. İsrail açısından, bu üsler Türkiye tarafından kontrol altına alındığında, Suriye'deki hava sahası operasyonel özgürlüğü ciddi şekilde kısıtlanabilir. Aynı zamand a Türkiye, T4 ve Palmira’da Bayraktar TB2, Akıncı dronları ile Hisar hava savunma sistemleri ve potansiyel S-400 konuşlandırma peşinde. Bu, İsrail’in hava alanını hedef alabilecek bir potansiyele işaret ediyor.

İsrail, Türkiye’nin bu askeri yayılım niyetini, T4 ve Palmira üslerini hedef alan hava saldırılarıyla doğrudan engellemeye çalıştı. Bu saldırılar, üsleri kullanılmaz hale getirdi. Ancak Türkiye bu üsleri onarmaya başladı bile. Ayrıca Şam ve Hama Humus çevresi hedeflendi; bu, Türkiye’nin Suriye’de ilerlemek istediği alanlara karşı net bir mesaj olarak görüldü. Dolayısıyla İsrail, Suveyda meselesi üzerinden Başkanlık sarayının bahçe kapıusını vurması Suriye’nin Türkiye’nin arka bahçesi olmasına müsaade etmeyeceğine bir net bir mesaj olarak algılanıyor. Eğer Türkiye, İsrail’in defalarca kez yaptığı şımarıklığa ve Şam saldırısına tatminkâr cevap vermezse Ankara bu stratejik resmin zorunlu durumlarında başka bazı adımlar atmak zorunda kalabilir. Dolayısıyla yılanın başını erkenden ezmek elzemdir.

Elbette sadece Şam saldırısı değil; Terörsüz Türkiye politikası, PYD-SDG, Kafkasya Jeopolitiği, Akdeniz enerji meselesi, Kıbrıs ve Irak konuları İsrail-Türkiye çatışma alanlarının başında yer alıyor.

Suriye’de uyuşturucu üretimi 3 bölgede yoğunlaşmıştır. İlki Humus ve çevresi (Kusayr bölgesi) Lübnan sınırına yakın, Hizbullah’ın etkili olduğu alan. Özellikle Captagon (amfetamin türevi) üretiminde kilit merkezdir. Hizbullah ve İran destekli milislerin kontrolündeki laboratuvarlar burada faaliyet gösteriyor. İkincisi Dera ve Suveyda (Güney Suriye) bölgesidir. Ürdün sınırına yakınlığıyla uyuşturucunun dışa kaçırılmasında ana geçiş güzergâhına sahiptir. Üçüncüsü iseTartus, Lazkiye ve Banyas (Batı Sahili) Bu bölgeler, deniz yoluyla Captagon sevkiyatı için kullanılıyor. İsrail ile Süveyda’daki uyuşturucu kaçakçılığı arasında doğrudan bir bağ nadiren açık şekilde ifade edilse de, dolaylı ve stratejik bağlamda çok önemli bir ilişki bulunmaktadır. İsrail, özellikle Golan Tepeleri’ne yakın Süveyda bölgesinde faaliyet gösteren uyuşturucu kaçakçılığı ağlarını, sadece kriminal değil, askeri–güvenlik tehdidi olarak değerlendiriyor.

Suveyda’nın önemi ve stratejik nedir?

Süveyda ili, Suriye’nin güneyinde, Ürdün sınırına yakın azınlık Dürzi nüfusun yaşadığı bir bölgedir. Ürdün ve Suudi Arabistan’a uzanan kaçakçılık yollarının merkezinde yer alıyor. Sınır boyunca çok sayıda geçiş noktası, gizli yollar mevcut. Süveyda’da merkezi otorite burada çok zayıf.

Yerel milisler, aşiretler ve silahlı gruplar arasında paralel yönetim yapıları oluştu. Bu durum, uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığı için ideal bir ortam yaratıyor. Böylelşkle silahlı yerel ağlar, uyuşturucu kaçakçılığından gelir sağlıyor. Bu ticaretin yıllık hacmi: 5 milyar doların üzerinde olduğu tahmin ediliyor (gayriresmî kaynaklara göre).

Captagon hapları ve esrar, hem iç tüketim hem ihracat için bu bölgede hazırlanıyor. Genellikle Humus–Suveyda–Dara üçgeni üretim ve sevkiyat koridoru olarak işliyor. Dera, Suveyda gibi merkezlerde aşiret grupları, yerel milisler ve hatta Drusi savunma birlikleri, ticareti koruyarak vergi alıyor ya da bizzat içinde yer alıyor. Suveyda, ekonomik çöküntü ve devletin zayıf varlığı nedeniyle İran destekli güvenlik yapıları ve yerel çetelerin kontrolünde kaotik bir alan haline gelmiş durumdaydı yeni yönetimle birlikte ciddi bir paylaşım savaşı yaşanıyor. Bu çeteler; silah, benzin kaçakçılığı, uyuşturucu (özellikle Captagon) ve insan kaçırma gibi faaliyetlerle işgalcilik yapıyor; Dolayısıyla Suveyda, Captagon ve diğer uyuşturucuların Lübnan üzerinden Ürdün’e çıkış kapısı olarak kullanılıyor. Bu trafiğin Bedeviler ve Dürzî gruplar tarafından birlikte organize ediliyor. Esad döneminde rejim bu koordinasyonu kendisi sağlıyordu.Esad rejiminin yıkılmasıyla ciddi bir otorite boşluğu ve boşluğu kapatma savaşı yaşanıyor.

Ayrıca İsrail’in “Davud Koridoru” olarak adlandırılan proje ile PKK-PYD üzerinden Irak-İsrail arasında hem ekonomik hem de güvenlik koridoru kurmak istiyor. İsrail’in güvenliğini sağlamak için Türkiye’nin Suriye’de etkin olması engellenerek PKK-PYD Devleti ve Durzi devletçiği oluşturarak Irak-Suriye-İsrail güzergahında denize ulaşacak bu koridor tampon görevi görecektir.

Suveyda’da uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığını merkezileştiren gruplardan biri Raji Falhout örgütüdür. Esad Rejimine yakın olduğu için yerel çeteleri himaye eder ve fidyecilik faaliyetlerinde bulunur. Yeni hükümetle kendisine otonomi ilan etmeye çalışsa da bir yandan da merkezi otorite ile ilişki oluşturmaya çalışıyor.


Bu örgüt İl ve İlçede ve çevresinde işadamlarına yönelik fidye amaçlı kaçırmalar bu yapıların gelir kaynaklarından biridir. Kaçırılan Dürzi işadamının kimliği tam olarak açıklanmamış olsa da, olay Suveyda’daki uyuşturucu-ekonomisi içinde faaliyet gösteren çeteler ile doğrudan bağlantılı. Bu, sadece bireysel bir fidyecilik vakası değil; aynı zamanda yerel güvenlik boşluğunu ve ekonomik suç ağlarını besleyen rejim yanlısı yapıların bir ürünü olabilir. Bu narkotik trafiğinin Bedeviler ve Dürzî gruplar tarafından birlikte organize edildiği, rejim istihbaratı ve İran destekli gruplar tarafından kolaylaştırıldı.

Dürzi Uyuşturucu Çeteleri:

İsrail’de yaklaşık 150.000 Dürzi vatandaşı var. Suriye’de ise 600.000 ila 700.000 kişi arasında ve bu Suriye’nin genel nüfusunun yaklaşık %2,5 ila %3’üne denk gelir. Dürzîler, Süveyda’da zamanla kendi öz savunma güçlerini oluşturdu (örneğin: Rical el-Karama gibi). Aynı zamanda İsrail ve Ürdün sınırına yakınlıkları nedeniyle Dürzîler hem istihbarat, hem askeri strateji, hem de uyuşturucu kaçakçılığı gibi konularda İsrail ve ABD’nin ilgi alanına girdi.


İsrail, Suveyda’daki Dürzilerin önceleri İran–Esad rejimi ve Hizbullah etkisine; şimdi ise Suriye Ahmet El Şara/Culani hükümetinin etkisi altına girmesini istemiyor. İsrail sınırına yakın bir bölgede narkotik-finansmanlı paramiliter ağların büyümesini destekliyor. Bedevi-Dürzi rekabeti sadece ekonomik değil, aynı zamanda tarihsel ve kültürel ayrışmaları da içeriyor. Suveyda’da uyuşturucu ve kaçırma ağlarının merkezinde, Abu Yassin ve Al-Balaas liderleri gibi eski rejim destekli ve organize suç şebekeleri var.

Bu yapıların en büyük rakibi ise Dürzi toplumundan çıkan milisler; onlar bölgede Bedevi çetelerin kontrolüne karşı direniyor ve uyuşturucu ticaretini kırmak istiyor.Hatta Dürzi gruplar o kadar çok başarılı oldu ki; Süveyda’daki Dürzi silahlı gruplar gibi, kendi bölgesinde otonomi kazanan güçler, uyuşturucu ticaretinden ekonomik bağımsızlık kazandı.Bu durum merkezi otoritenin daha da zayıflamasına yol açtı.

Kaçırma olayları hem ekonomik bir araç hem de bölgesel güç mücadelesinin bir parçası olarak kullanılıyor. 2024 sonu ve 2025 başında Suveyda bölgesinde Dürzi milisler (Şeyh al-Karama) ile Esas rejim yanlısı çeteler ve Yeni Geçici Hükümet ve Bedevi gruplar arasında yoğun çatışmalar yaşandı. Bu çatışmaların temelinde uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, fidye amaçlı kaçırma ve bölgesel hakimiyet mücadelesi yatıyor.

Özellikle İsrail ve Dürzi milisler, eski rejim, yeni hükümet ve Bedevilere bağlı mafyatik yapılara karşı operasyonlar düzenleyerek uyuşturucu üretim merkezlerine ve güvenlik noktalarına saldırdı. İşte İsrail’in zaman zaman Süveyda, Dera ve Şam kırsalına yaptığı hava saldırılarının, doğrudan uyuşturucu hatlarını değil ama bu hatların askeri koruyucularını hedef aldığı tahmin ediliyor. İsrail, uyuşturucu ticaretini doğrudan değil, onu koruyan silahlı yapıları hedef alarak vuruyor

Suveyda, Captagon başta olmak üzere sentetik uyuşturucu üretimi ve bölgesel dağıtımı için stratejik bir üs hâline geldi. Mazhar ailesi gibi yerel zengin ve önde gelen Dürzî grupların uyuşturucu işine karıştığı iddia ediliyor; sosyal kontrol ve sera içi sistemiyle bölgede anonim ama güçlü bir ağ kurdular. 

Dürzi Gruplar ve Milisler: 

Rijal al-Karama Dürzi toplumunun içinden çıkmış, Suveyda’da merkezi hükümetlere ve çetelere karşı mücadele eden milis gücü. Yolsuzluk, uyuşturucu ve kaçırma gibi suçlara karşı sert tutumlarıyla biliniyor. Abu Yassin gibi figürlere karşı doğrudan operasyonlar düzenledi ve Dürzi toplumu içinde güçlü bir direniş sembolü haline geldi.

Şeyh al-Karama Grubu, Rijal al-Karama’nın bir uzantısı ya da paralel yapılanması. Abu Yassin’in kaçırılması ve öldürülmesi bu grubun önemli operasyonlarından birisidir.


Bedevi Uyuşturucu Çeteleri

Suveyda’da Dürzi işadamını kaçıran Bedevi grupları ile uyuşturucu ticareti arasındaki ilişki, yerel güç dengeleri, eski Esad rejim bağlantıları ve suç şebekeleri ekseninde şekilleniyor. Suveyda yakınlarındaki al Balaas adlı Bedevi aşireti, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı suçlarıyla anılıyor. Özellikle, Abu Yassin/Ahmed Jaafar’ın çiftliğinde Bedevi topluluklarla ortak çalışan uyuşturucu çeteleri bölgede varlığını güçlü hissettiriyor.

Bedevi Gruplar ve Milisler: 

Abu Yassin(Ahmed Jaafar): Suveyda’nın en bilinen en güçlü uyuşturucu baronuydu. Esad Rejim ile örtülü işbirliği içinde, özellikle Captagon üretimi ve kaçakçılığında kilit isim olarak biliniyor. Aynı zamanda Bedevi topluluklarıyla bağlantılı; özellikle Al-Balaas aşiretiyle yakın çalıştı. 2018 yılında Dürzi milis grubu Şeyh al-Karama tarafından kaçırılıp öldürülünce; yerine geçenler bölgede uyuşturucu ve güç mücadelelerinde şiddetin dozunu artırdı.

Ölümü, bölgedeki uyuşturucu ve kaçırma ticaretinde ciddi bir boşluk yarattı; bu boşluğu doldurma mücadelesi hâlâ devam ediyor.


Al-Balaas Liderleri (Bedevi Aşireti): Al-Balaas, Suveyda civarında nüfuz sahibi bedevi aşiretlerindendir. Uyuşturucu ve silah kaçakçılığında aracılık yapıyor, Esad rejimi bağlantılı güvenlik güçleriyle ilişkileri güçlüdür. Bu aşiret üyeleri kaçırma olaylarında aktif rol alıyor; hem fidye hem de yerel baskı aracı olarak kullanıyorlar. Suveyda’da Dürzî güçlere karşı siyasi ve ekonomik bir rakip konumundalar.


Trump ile Pentegon arasındaki görüş ayrılığı

İsrail’in Şam’ı vurmasına ABD, AB ve BM, bölgede acil ateşkes çağrıları yaptı, gerginliğin daha fazla krize yol açabileceği vurgulandı. Trump yönetimi ile CENTCOM (ABD Merkez Komutanlığı) arasında belirgin bir görüş ayrılığı ortaya çıkıyor. Reuters ve AP kaynaklarına göre Trump yönetimi İsrail’in Şam’ı vurmasının ardından “bir yanlış anlama” olarak tanımlama yaparak bölgeyi yatıştırma yönünde diplomasi ve doğrudan görüşme çağrısında bulundu.

CBS News’e göre, Trump: Hava saldırılarını bir “yanlış anlama” olarak niteleyip diplomatik kanallar üzerinden gerginliği düşürmeyi ve İsrail ile Suriye arasında bir yumuşatma sağlamayı amaçlıyor. CENTCOM: Tersine, askeri güç gösterisini sürdürmek, İran destekli gruplara karşı hazırlıklı olmak ve İsrail’le koordinasyonu güçlendirmek istiyor. ABD Dışişleri Başkanı Rubio, İsrail’in hava saldırılarının ardından “çok endişeliyiz” diyerek taraflarla görüştüklerini ve gerilimi azaltmak için "spesifik adımlar" üzerinde çalıştıklarını vurguladı. Trump, bölgedeki kargaşayı yatıştırmayı hedefleyen İsrail-Suriye arasında deeskalasyon anlaşması peşinde, Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack’ın Netanyahu’ya müdahale ettiği, Washington’ın İsrail’e "dur" çağrısı yaptığı bilgileri ortaya çıktı.

CENTCOM, özellikle General Michael Kurilla döneminde İsrail’in bölgesel operasyonlarına çok daha sıcak bakıyor. ABD ve İsrail medyasına göre Kurilla, Trump’ın İran’a yönelik baskı politikalarını ve İsrail ile koordineli operasyonları destekliyor. Yeni gelen komutan Brad Cooper da bu stratejinin devamı yönünde bir işaret veriyor. CENTCOM, İran destekli milis grupların (Irak, Suriye, Lübnan, Yemen’da) tehlike oluşturduğunu ve bunlara karşı ABD askeri varlığının sürdürülebilir olduğu görüşünde .

ABD’nin Ortadoğu’da hem diplomatik hem de askeri kurumların perspektifleri, ABD’nin hem iç hem dış siyasi dinamiklerle yönlendirdiği stratejik karmaşıklığı gösteriyor. General Michael "Erik" Kurilla, 2022–2025 arasında ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı olarak görev yaptı ve İsrail'in Şam'ı bombalaması gibi olaylara zemin hazırlayan stratejik ortamda önemli bir rol oynadı. Kurilla’nın bu özel saldırıya doğrudan emir verdiği söylenemez; ancak İsrail'in bu tür eylemleri gerçekleştirmesini kolaylaştıran, örtük olarak teşvik eden bir askeri-siyasi çerçeve oluşturduğu söylenebilir. Kurilla, İsrail’e Ortadoğu’da daha geniş taktik alan açan ilk ABD komutanlarından biri oldu. Ancak Trump ve Rubio ile sürekli ters düştü

Kurilla’nın komutanlığı, İran karşıtı eylemler için ABD ve İsrail arasında örtük bir “hareket serbestliği” oluşturdu. İsrail’in Şam’daki askeri ve istihbarat hedeflerini vurmasından önce CENTCOM’un karşı çıkmadığı ve engellemediği belirtiliyor.

ABD medyasına göre, Kurilla’nın görev süresinin son döneminde İsrail’e "güvenlik alanı tanıdığı"nı yazdı. Brad Cooper, şu anda ABD Merkez Komutanlığı'nda (CENTCOM) Kurilla’nın halefi. Doğrudan emir verip vermediği bilinmese de; Cooper’in stratejik yönlendirmeleri ve Amerika’nın bölgesel askeri dizaynındaki değişiklikler, bu tür saldırıları daha planlı ve koordineli bir şekilde mümkün kılacaktır. İsrail’in bu zeminde “Şam’ı vurması”, bu stratejik eğilimin askeri devamı niteliğindedir.


 

Sonuç olarak İsrail’in son saldırısı, İsrail–Suriye ilişkilerinde yeni bir dönüm noktası olabilir. Dürziler üzerinden yürütülen güvenlik söylemi, gelecekte bölgedeki diplomatik dengeleri de etkileyecektir. Ancak bu saldırıları çok net bir şekilde birileri not aldı. İlle de birgün hesabını da soracaktır. Keza yazıyı kaleme aldığım saatlerde Rudaw K.Irak’ta Duhok’ta Baadre’de bulunan bir petrol sahasına drone saldırısı düzenlendiğini açıkladı.Bu petrol sahası İsrail’in petrol ihtiyacını karşılıyordu.


 

Bedevi grupları, Suveyda’daki uyuşturucu kaçakçılığının omurgasını oluşturuyor; bu yapı adam kaçırma faaliyetleri hem gelir elde etmek, hem de bölgedeki güç dengelerini manipüle etmek amacıyla kullanılıyor. Bu açıdan, Dürzi işadamının kaçırılması sadece bireysel bir suç vakası değil; aynı zamanda Suveyda’da yıllardır süren etnik-siyasi-kriminal üçgenin bir parçasıdır. Dolayısıyla Suveyda’daki uyuşturucu-çete-milis eksenli çatışmalar hem Suriye’nin güvenliğini hem de bölgesel istikrarı tehdit ediyor. Bu durum, Orta Doğu’daki jeopolitik rekabetin bir parçası haline geliyor. Nitekim arka planda, eski Esad rejimiyle iç içe geçmiş çeteler, uyuşturucu trafiği ve yerel stratejik çıkar ilişkileri yer teşkil ediyor. Bir işadamının kaçırtılması, sadece fidye karşılığında narko-trafik bir savaşı göstermiyor; aynı zamanda bölgedeki yeni yönetimin oluşmasıyla birlikte bir narko-pazar ve narko-ekonomik hesaplaşmanın da aracı olma potansiyeli taşıyor. 



 


 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *