Eduardo Galeano neden büyüktür?

Bazı yazarlar vardır; kitaplarının kapağını açtığınızda yalnızca bir hikâyeye değil, insanlığın kalbine dokunursunuz. Onların cümleleri, bir coğrafyanın kaderini, bir çocuğun açlığını, bir annenin kaygısını ya da bir halkın tarihini taşımaz sadece; aynı zamanda okurun ruhuna kendi iç hesaplaşmasını da fısıldar. Eduardo Galeano işte tam da böyle bir yazardır. Onun satırlarında yalnızca Latin Amerika’nın acılarını değil, tüm insanlığın derin vicdanını okuruz.
Galeano, kelimelerle devrim yapan bir yazardı. Ama bu devrim, tanklarla, tüfeklerle değil; mürekkep, kağıt ve hakikatle yapılmıştı. _“Latin Amerika’nın Kesik Damarları”_nı yazarken, tarih kitaplarının unuttuğu ya da bilerek susturduğu o büyük sömürüyü, halkların belleğine yeniden kazıdı. Kimi zaman bir maden işçisinin nasırlı ellerinde, kimi zaman bir çocuğun karın tokluğuna sattığı düşlerinde yankılandı cümleleri. Tarihin galiplerini değil, mağlup kalanlarını yazdı Galeano. Çünkü o, kazananların değil, direnenlerin yazarıydı.
Ama onu büyük yapan yalnızca politik duruşu ya da tarihsel hakikate sadakati değildi. Galeano, bir şairin inceliğiyle anlatırdı dünyayı. Her cümlesi birer çığlık olduğu kadar birer fısıltıydı da. Sert gerçeklerin içini, yumuşak bir insan sevgisiyle doldurmayı bilirdi. Şöyle der bir kitabında:
“Biz insanlar, yıldız tozundan yapılmayız; hikâyelerden yapılırız.”
Galeano’nun büyüklüğü tam da burada yatar: O, hikâyenin gücüne inanırdı. Ve bu hikâyeler, yalnızca birer anlatı değil; aynı zamanda birer direnç biçimiydi. Bir halkın kendi kendini anlatması, kendi kendini hatırlaması, kendi kendine sahip çıkması için bir yoldu onun yazdıkları. Ve Galeano, Latin Amerika’nın belleği olmuştu. Yani aslında hepimizin.
Yazarlığı yalnızca yazmakla sınırlı değildi; bir sorumluluktu onun için. İktidarın karşısında olmak, yalnızca politik bir tercih değil; insan olmanın gereğiydi. O yüzden hiçbir zaman tarafsız olmaya çalışmadı. Çünkü biliyordu ki, tarafsızlık çoğu zaman zalimin tarafında olmaktır.
“Tarafsız gazeteci, bıçağın da kurbanın da haklı olduğunu savunandır,” demişti bir keresinde.
Eduardo Galeano’nun büyüklüğü, biraz da onun bu yalansız, korkusuz ve incelikli duruşunda gizlidir. Edebiyatı, halkların acısını taşıyan bir sandık gibi omuzlamıştır. Onun kitaplarını okurken yalnızca bilgi edinmezsiniz; utanırsınız, öfkelenirsiniz, seversiniz. Çünkü Galeano okuru ayakta tutan değil, silkeleyen bir yazardır. Kalbinizi darmadağın ederken sizi yeniden kurar.
Bugün dünyada adaletin adı sık geçmiyor, hakikat ise çoğu zaman satın alınabiliyor. İşte böyle bir zamanda, Galeano’nun cümlelerine sarılmak bir tür nefes alma biçimi haline geliyor. Onun yazdıkları, yalnızca geçmişin hatırlatıcısı değil, geleceğin pusulasıdır. Ve bu yüzden, her geçen yıl biraz daha büyüyor, biraz daha anlam kazanıyor.
Galeano’yu okumak, sadece bir yazarı değil, bir dünya görüşünü tanımaktır. Onun kelimeleri, sadece sayfada durmaz; sokağa taşar, vicdana siner, bellek olur.
Ve işte bu yüzden, Eduardo Galeano büyük bir yazardır.