Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
14°
Ara

Ortadoğu ve Afrika'nın keşisen kaderi!

YAYINLAMA:
Ortadoğu ve Afrika'nın keşisen kaderi!

Yakın coğrafyamızdaki yangın, artık sadece komşu evin dumanı değil. Ortadoğu’nun çatışmaları, Afrika’nın çığlıkları birer haber başlığı olmaktan çıkalı çok oldu. Bugün Türkiye’de yaşanan ekonomik kırılmalar, göç dalgaları, güvenlik endişeleri ve diplomatik yönelimlerin büyük kısmı, doğrudan bu iki coğrafyada yaşanan gelişmelerle bağlantılı. Ortadoğu ve Afrika, dünya siyasetinde geçmişten bugüne ‘kriz coğrafyaları’ olarak tanımlanagelmiştir. Ancak bu bölgeleri sadece krizlerle anmak, hem oradaki halkların direncine hem de yaşanan dönüşümlere haksızlık olur. Bu yazıda, Ortadoğu ve Afrika’da yaşanan son gelişmeleri, tarihsel bağlamla birlikte analiz edeceğim.

 

Ortadoğu: Bir Yangının Bitmeyen Hikâyesi

2024’te başlayan Gazze Savaşı, bölgeyi yeniden uluslararası diplomasinin ana gündem maddesi haline getirdi. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı 40 bini aşarken, uluslararası toplumun tepkisi giderek sertleşti. Özellikle Güney Afrika’nın, İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı soykırım davası, Batı’nın geleneksel ‘ikircikli’ Ortadoğu politikasını gözler önüne serdi.

ABD ve Avrupa, Ukrayna’ya gösterdikleri refleksi Filistin için göstermedi. Bu durum, Arap halklarında Batı’ya yönelik var olan güvensizliği daha da derinleştirdi. Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerin bile sessizliğe gömülmesi, halk ile yönetim arasındaki makasın ne kadar açıldığını ortaya koydu. Türkiye ise bu süreçte bir yandan sert söylemlerle İsrail’i eleştirirken, diğer yandan ekonomik ilişkilerdeki ‘denge’ politikasını sürdürdü. Bu ikili duruş, içeride ve dışarıda eleştirilerin hedefi oldu.

Ancak Ortadoğu’daki çatışmalar sadece İsrail-Filistin hattıyla sınırlı değil. Suriye’deki iç savaş 14. yılına girerken, Şam rejimi hâlâ büyük bir meşruiyet krizi içinde. İran ise hem içte protestolarla hem de dışta vekil güçleriyle meşgul. Yemen’deki çatışmalar, Husi’lerin Kızıldeniz’de ticari gemilere yönelik saldırılarıyla uluslararası boyut kazandı. Bu saldırılar, dünya ticaret yollarını tehdit eder hale geldi ve özellikle Avrupa ekonomisi üzerinde baskı yarattı.

Afrika: Darbeler, Madenler

ve Yeni Sömürgeciler

2023-2024 yılları arasında Afrika’nın Sahel bölgesinde tam altı darbe gerçekleşti. Mali, Burkina Faso, Nijer ve son olarak Çad’da yaşanan askeri yönetim değişiklikleri, “demokrasi dalgası”ndan “darbe rüzgârına” geçişi simgeliyor. Darbeleri gerçekleştiren generallerin ortak söylemi, Batı’dan —özellikle Fransa’dan— bağımsızlaşmak. Bu durum yeni bir “Afrika milliyetçiliği” dalgası olarak yorumlanıyor.

Ancak bu milliyetçilik, çoğu zaman Rusya gibi yeni güç odaklarının gölgesinde gelişiyor. Wagner gibi paralı asker grupları, bölgedeki güvenliği sağlamak bahanesiyle siyasi nüfuzlarını artırıyor. Rusya, Çin ve Türkiye gibi aktörler, Fransa’nın boşalttığı alanlara yerleşme yarışında. Türkiye’nin TİKA aracılığıyla yürüttüğü insani ve altyapı projeleri, Afrika halkları nezdinde olumlu bir imaj yaratmış olsa da, bazı ülkelerde bu faaliyetlerin “yeni Osmanlıcılık” olarak algılandığını da görmek gerekiyor.

Bununla birlikte Afrika’nın küresel ekonomi için stratejik önemi her geçen gün artıyor. Kobalt, lityum, altın gibi yer altı zenginlikleri, özellikle Batı’nın yeşil enerji dönüşümü sürecinde kritik hale geldi. Kongo’daki çocuk işçiliği skandalları, dünya devlerinin “sürdürülebilirlik” söylemini sorgulatır hale getirdi. Afrika’da madenlerin gölgesinde büyüyen adaletsizlik, kıtanın kuzeyine ve Avrupa’ya doğru yeni göç dalgalarını tetikliyor.
Türkiye’nin Pozisyonu

Türkiye’nin hem Afrika’ya hem de Ortadoğu’ya ilgisi, sadece coğrafi yakınlıktan ibaret değil. Osmanlı’dan devralınan tarihsel bağlar, dini ve kültürel yakınlık, ekonomik çıkarlar ve diplomatik prestij arayışı, Ankara’nın bu bölgelerde daha etkin bir aktör olma arzusunu perçinliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Afrika açılımı” çerçevesinde kıta genelinde 44 büyükelçilik açılması, Türk Hava Yolları’nın 60’tan fazla Afrika şehrine uçması ve Maarif Vakfı ile İmam Hatip okullarının Afrika’daki varlığı, bu ilgiyi somutlaştırıyor. Ancak iç politikadaki ekonomik zorluklar, Türkiye’nin dış yardımlarını sürdürülebilir kılmakta zorlayabilir.

Ortadoğu özelinde ise Türkiye, 2023’teki normalleşme politikalarıyla Esad rejimiyle yeniden temas kurmaya çalıştı. Suudi Arabistan ve BAE ile ilişkilerin düzeltilmesi, ekonomik yatırım beklentileriyle ilişkilendirildi. Ancak İsrail ile ilişkilerde yaşanan gelgitler, dış politikanın hâlâ bir denge oyununa dayandığını gösteriyor.

Bu durum, Türkiye’nin ne tam olarak Arap dünyasının lideri ne de Afrika’nın hamisi olabileceğini gösteriyor. Ancak doğru adımlar ve yerel aktörlerle kurulan samimi ilişkiler, Türkiye’yi bölgede güvenilen bir “köprü ülke” konumuna taşıyabilir.

Yangının kıvılcımı nerede?

Ortadoğu ve Afrika’daki gelişmeleri salt güvenlik ya da jeopolitik düzlemde analiz etmek, büyük resmi eksik okumak olur. Bu coğrafyalarda aynı zamanda büyük bir genç nüfus, köklü halk hareketleri, direniş kültürleri ve gelecek talebi var. İran’daki kadınların “Jin, Jiyan, Azadî” sloganı ya da Sudan’daki sivil direniş, bize umut veren örneklerden.

Ancak Batı’nın ikiyüzlü tutumu, yerel otoritelerin baskıcı uygulamaları ve uluslararası sistemin adaletsizliği sürdükçe, bu umutlar hep bir adım geride kalacak. Türkiye’nin bu süreçlerde taraf değil, adil bir arabulucu, sömürgeci değil, dayanışmacı bir aktör olması gerekiyor. Çünkü yangının kıvılcımı uzak değil; rüzgar sert estiğinde hepimize bulaşıyor.

Ve unutmamak gerekir: Ortadoğu ve Afrika, sadece krizlerin değil; aynı zamanda çözüm yollarının da, insanlığın en temel değerlerinin de yeşerebileceği topraklardır

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *