Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
14°
Ara

Avcılar ve Beylikdüzü'ne dair

YAYINLAMA:
Avcılar ve Beylikdüzü'ne dair

İstanbul’u anlamak için bazen sadece tarihi yarımadaya ya da Boğaz’a bakmak yetmez. Şehrin büyüme sancılarını, sınıf çatışmalarını, kültürel dönüşümünü ve sessiz devrimlerini görmek istiyorsak, gözümüzü batıya çevirmeliyiz. Özellikle de Marmara Denizi kıyısında yükselen iki önemli yerleşim yerine: Avcılar ve Beylikdüzü.

Birbirine komşu olan bu iki ilçe, son 40 yılda yaşadıkları hızlı değişimle, İstanbul’un sosyolojik haritasında özel bir yer edindi. Peki, bu iki semtin geçmişi nereden geliyor, bugün kimlerle dolu ve gelecekte neye evrilecek?

Avcılar: Traklardan Üniversitelilere

Avcılar’ın tarihi sanıldığından çok daha eskilere uzanır. Bölgedeki ilk yerleşim izleri Trakya’dan gelen göçebe topluluklara dayanıyor. Antik dönemde burada küçük balıkçı köyleri olduğu biliniyor. Osmanlı döneminde ise Avcılar, saray mensuplarının ve paşaların avlak alanı olarak kullanılıyordu. Adını da buradan alıyor zaten.

Cumhuriyet döneminde, Avcılar daha çok yazlıkçıların ve emeklilerin tercih ettiği sakin bir sahil kasabası gibiydi. 1980’lerden itibaren hızlı bir şekilde göç almaya başladı. Özellikle 1999 Marmara Depremi, ilçenin kaderini değiştiren önemli kırılmalardan biri oldu. Depremde en çok yıkımın yaşandığı bölgelerden biri olan Avcılar, daha sonra yapı stokunu yenilemek zorunda kaldı. Ancak bu süreç tam anlamıyla tamamlanamadı ve hâlâ “riskli bölge” olarak anılıyor.

Bugün Avcılar, bir yandan İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa Avcılar Kampüsü sayesinde genç bir nüfusla dolup taşarken, öte yandan eski yapı stoğunda yaşayan emekli ve dar gelirli ailelerin oluşturduğu klasik “İstanbul halkı” profilini barındırıyor. Sahil hattı, yürüyüş yolları, balık restoranları ile hâlâ eski havasını korumaya çalışıyor. Ancak iç kesimlerde yaşanan trafik, altyapı ve imar sorunları, ilçenin gelişimini yavaşlatıyor.

Beylikdüzü: Bozkırdan Site Cennetine

Beylikdüzü’nün hikâyesi ise çok daha “modern” ama aynı zamanda çok daha “yapay.” 1990’lara kadar burası neredeyse İstanbul dışı sayılan bir tarla bölgesiydi. 1999 depreminden sonra Avcılar’daki yıkımı gören birçok orta ve üst gelir grubu, daha yeni ve sağlam yapılara yöneldi. İşte bu noktada devreye Beylikdüzü girdi. Ucuza geniş daireler, deniz manzaralı siteler, kapalı otoparklar ve sosyal alanlar… Kentsel dönüşüm projelerinin bir kısmı değil, neredeyse tamamı burada yeni inşa edildi.

Bugün Beylikdüzü, İstanbul’un en planlı ilçelerinden biri sayılıyor. Geniş yolları, yeni okulları, parkları, alışveriş merkezleri ve modern konutları ile göç almaya devam ediyor. Özellikle pandemi sonrası “şehirden uzak ama şehirli” bir hayat isteyenlerin tercihi haline geldi. Ancak Beylikdüzü’nün de kendi sorunları var: Metro hattının henüz gelmemiş olması, trafik yükü ve altyapı eksikleri, ilçenin kronikleşen problemleri arasında.

Sosyolojik olarak bakıldığında Beylikdüzü, farklı sınıflardan insanları bir araya getiren “buluşma ilçesi” gibi davranıyor. Site içindeki orta sınıf ailelerin yanı sıra, Esenyurt’a yakın bölgelerde daha dar gelirli kesimler, hatta göçmenler de yaşıyor. Bu durum, zaman zaman ilçede görünmeyen bir sınıf gerilimine yol açabiliyor.

Avcılar vs. Beylikdüzü:

Komşu İlçeler, Ayrı Dünyalar
Bu iki ilçenin birbirine bu kadar yakın olmasına rağmen bu kadar farklı görünmesi, İstanbul’un parçalı yapısını açıkça gösteriyor. Avcılar daha “İstanbullu”, Beylikdüzü daha “taşradan göç almış” gibi duruyor. Avcılar’da bir balıkçı masasında oturmuş emekli öğretmeni görebilirsiniz, Beylikdüzü’nde ise sitenin kafesinde Macbook’uyla çalışan bir freelance yazılımcıyı.

Avcılar’ın nostaljisi var, Beylikdüzü’nün vizyonu. Biri geçmişin izlerini taşırken, diğeri geleceğin beklentisiyle yaşıyor.

Ulaşım: Hayatın Merkezine

Giden Yol Uzun

Her iki ilçenin de ortak kaderi ise ulaşım sıkıntısı. Metrobüs hattı, bu bölgeler için can damarı. Ancak sabah ve akşam saatlerinde yaşanan yoğunluk, artık bir ulaşım değil sabır sınavı. Beylikdüzü metrosu yıllardır konuşuluyor, ancak hâlâ somut bir adım atılmış değil. Avcılar’da Marmaray bağlantısı yok, bu da ilçeyi doğrudan Anadolu Yakası’na bağlayan bir hattın olmaması anlamına geliyor.

Bölge halkı için ulaşım, sadece fiziki bir sorun değil; aynı zamanda zaman, enerji ve hayat kalitesi kaybı demek. Bu da seçim dönemlerinde en çok dillendirilen vaatlerden biri olmaya devam ediyor.

Gelecek Ne Getirir?

İstanbul’un batıya doğru genişlemesi sürecek gibi görünüyor. Kanal İstanbul projesi tekrar gündeme gelir mi, bilinmez. Ama Beylikdüzü ve Avcılar, bu genişlemenin merkezinde yer almaya devam edecek. Artık sadece konut değil, kültür, eğitim, teknoloji ve yaşam kalitesi açısından da ciddi birer merkez olma potansiyeline sahipler.

Ancak bu potansiyelin gerçekleşebilmesi için, yöneticilerin sadece binalarla değil, insanla da ilgilenmesi gerekiyor. Çünkü ne kadar modern yapı inşa edilirse edilsin, bir ilçeyi yaşanır kılan şey onun sosyolojik dokusu, komşuluk kültürü, yeşil alanı ve kolektif hafızasıdır.

Son Söz:

Betonun Altında Hatıralar, Hayallerin Arasında Gerçeklik Var

Avcılar ve Beylikdüzü, İstanbul’un iki ayrı öyküsünü yazıyor. Biri geçmişten gelen ama geleceğini arayan bir karakter. Diğeri, geleceğe inşa edilmiş ama henüz ruhunu tam oturtamamış bir sahne.

İstanbul’un batı yakasını anlamak isteyen herkes, bu iki ilçede biraz yürümeli. Sahilde çay içmeli, metrobüste beklemeli, bir apartman sohbetine kulak vermeli.

Çünkü bu iki semtin hikâyesi, sadece bu semtlerin değil, Türkiye’nin kentleşme, dönüşüm ve yaşama dair hikâyesinin bir özeti…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *