Kendine ait bir oda
Mimarlar Odası’nda seçim süreçleri başladı. Bu tür dönemler yalnızca yöneticilerin değil, mesleğin kendisinin de yeniden konuşulduğu, tartışıldığı ve sorgulandığı zamanlardır.
Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda kitabını bilirsiniz. Orada şunu söyler: Bir insanın üretebilmesi için yalnızca yeteneği değil; kendine ait bir alanı, güvencesi ve özgürlüğü olmalıdır. Yazmak için bir oda neyse, mimarlık yapmak için de meslek odaları odur.
Bu seçim süreçlerinde farkettim ki birçok meslektaş arkadaşım hala odaya üye değil. Farklı alanlarda çalışan arkadaşlarımı anlamakla beraber, bu mesleği yapıp hala üyeliği olmayan meslektaşlarımın kaçırdığı bazı noktalar olabileceğini düşünüyorum.
Meslek odalarına kaydolmak, pek çok insan için imza yetkileri için gereken yasal bir zorunluluk, boşa ödenen aidat ücretleri olarak görülüyor. Peki gerçekten sadece bu kadar mı?
Öncelikle mesleki hatalar, anlaşmazlıklar, haksız fesih, ücret alınamaması noktalarında hukuki danışmanlık ve yönlendirme sağlar. Bir sigorta şirketi görevi yapmaktan ziyade
mesleki faaliyetinin yasal sınırlar içinde yürütülmesini güvence altına alır. Bu, özellikle serbest çalışanlar için koruyucu bir kalkan işlevi görür. Fiilen: “Yalnız başıma değilim, arkamda kurumsal bir yapı var” güvencesi verir.
Ayrıca meslek odaları asgari ücret tarifeleri yayınlar, üyelerini bu tarifeler üzerinden bilgilendirir ve destekler. Bir meslek odası ne kadar kuvvetli ve iyi çalışıyorsa bu hakları korumada da o denli etkili olma şansına sahiptir.
Öte yandan meslek odalarında aralıklarla mesleki eğitimler açılır. Bu şekilde değişen yönetmelik ve mevzuatlar, teknolojiyle beraber gelişen bilgisayar programları ile ilgili de kendimizi güncel tutmamıza yardımcı olur.
Oda bünyesindeki kurullar vasıtasıyla meslek dışı ve etik dışı uygulamaların önüne geçmeyi amaçlar. Bugün baktığımızda şehircilik ilkeleri, planlama esasları, estetik ve kamu yararı gibi konularda teknik açıdan doğru bulunmayan konularda itirazlarda bulunup düzeltme yapılan pek çok konu var.
Meslek odalarına kayıtlı olmak, bireysel çıkarların ötesinde kolektif bir duruşu temsil eder. “Ben” yerine “biz” diyebilmenin kurumsal karşılığıdır.
Bugün birçok kazanım imza yetkileri, meslek tanımı, unvan sahibi olma, çalışma alanlarının korunması gibi konular, bu kolektif mücadele sayesinde elde edilmiştir.
Elbette meslek odaları eleştirilebilir ve tartışılabilir. Bu da demokrasinin gereğidir. Ancak çözüm, uzakta durmakta değil. Çünkü içinde yer alıyor olmak bize, katkı sunma ve söz söyleme imkânı verir.
Yalnız kaldığınızda, haklarınız da kırılgan olur. İşte bu noktada Mimarlar Odası da, mimarın “kendine ait odasıdır”. Yalnızca imza atabilmek için değil; mesleğini onuruyla, güvencesiyle ve etik sınırlar içinde sürdürebilmesi için vardır.