Su krizi kapıda!
Bugün su krizini sadece “yağmur yağmadı” diye açıklamak kolay, ama eksik.
Asıl mesele, yağan suyu tutamayan şehirler, yeniden kullanamayan binalar, su döngüsünü umursamayan kullanıcı alışkanlıkları.
Biz yıllardır suyu sınırsız bir kaynak gibi kullandık; oysa şehirlerimizin dokusu, evlerimizin altyapısı ve apartmanlarımızın teknik çözümleri bu krizle baş edecek biçimde tasarlanmış değil.
2025 yılı, son 50 yılın en kurak dönemlerinden biri olarak kayda geçti; uzun dönem ortalamasına göre yağışlarda yaklaşık %27 düşüş, bazı bölgelerde %70’e varan azalma var. WWF Türkiye’ye göre kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı yaklaşık 1.500 m³ seviyesinde; bu da Türkiye’yi resmî olarak “su sıkıntısı çeken ülke” kategorisine sokuyor.
“Su tasarrufu yapalım” çağrısı elbette değerli ama artık yeterli değil; binaların kendisi tasarruf yapmıyorsa, bireyin çabası yeterli olmayabiliyor.
Öncelikle şu soruyla başlayalım: İstanbul’un çatılarından akan su nereye gidiyor? Cevabı biliyoruz: Kanalizasyona. Oysa yağışlı bir günün ardından her binanın çatısı, onlarca ton suyu kaybediyor. Yağmur suyu hasadı artık İstanbul için lüks değil, zorunluluk. Basit bir filtre + depo sistemiyle toplanan suyu bahçe sulamada, temizlikte, rezervuarlarda kullanmak mümkün. Bu tek başına yüzde 20–30 tasarruf getirir. İstanbul gibi yağış rejimi düzensizleşen bir şehirde, yağan suyu tutmamak stratejik hata.
Bir de gri su sistemleri var… Duştan, lavabodan, çamaşırdan çıkan suları arıtıp yeniden kullanan sistemler artık dünyanın gelişmiş şehirlerinde standart. İstanbul’da ise hâlâ birkaç modern projede görüyoruz. Bu sistemler devreye girse, konut su tüketimi dramatik şekilde düşer. Mevcut binalarda da uygulanabilir ama belediyelerin teşvik mekanizmasını devreye alması şart.
İstanbul’da her yeni düzenlemede ilk kaybeden taraf toprak oluyor. Kaldırımlar taş, bahçeler beton, otoparklar asfalt… Bu nedenle yağmur toprağa işleyemiyor. Hem sel artıyor hem de yeraltı suyu beslenemiyor. Geçirgen zeminler, yağmur bahçeleri, çim taş uygulamaları, suyu yavaşlatan peyzaj tasarımları artık zorunlu.
Bunlar daha sistematik çözümler. Peki biz kullanıcılar olarak neler yapabiliriz?
Türkiye’de hanelerde suyun yüzde 70’i banyo, tuvalet ve mutfakta harcanıyor. Bu üç alanda yapılacak küçük teknik iyileştirmeler, faturayı yüzde 25–40 arası düşürür.
Mesela düşük debili musluk ucu kullanabilirsiniz. Bu bile su tüketimini yüzde 30 azaltır. En ucuz ve en etkili çözümlerden biri bu.
Rezervuarlarda çift kademeli sifon kullanabilirsiniz. Eski tek kademeli sifonlar bir kez çekildiğinde 9–12 litre harcar. Çift kademeli sifon 3–6 litreye düşürür.
Basınçlı duş başlıkları ile de tasarruf sağlayabilirsiniz. Standart duş başlıkları dakikada 12–15 litre akıtırken verimli başlıklar 5–7 litreye düşürür.
Bu çözümleri arttırmak mümkün. Şu noktada önemli olan bu bilinçte hareket etmek ve farkındalık oluşturmak. Çünkü su, toprağın nabzıdır. O nabız günden güne yavaşlıyor. Bu gerçeği görmezden gelmek ve bundan kaçmak yerine, şehirlerimizi suyu tutan, koruyan ve yeniden döndüren bir yapıya kavuşturmak ve üzerimize düşeni yapmak zorundayız. Çünkü suyu korumak, artık bir tercih değil bugünün şartlarına göre bir zorunluluktur.