Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı bulutlu
9°
Ara

Kerpiç balkonlardan rezidanslara

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Kerpiç balkonlardan rezidanslara

Ah be hayat! Büklüm büklüm sokaklarında adımlarımızı arşınlarken kimlerle karşılaşacağız, kimlerle dost, arkadaş, kardeş olacağız. Kimlere gönül verip kimleri seveceğiz bilemedik elbette. Alın yazgısı ve kadere inat, bir hevesle ve bir vuslatla yürüdük meskûn mahallelerin arka sokanlarında “Arnavut kaldırımı” diye tabir edilen taş kaldırımlarında.

Kendimi bildim bileli severim ahşap kerpiç evleri. Balkonlarından sarkan iplere dizili gömlek ve atletleri. Hani yok mu; komşuların tüm mahallenin dedi kodlusunu yaptıkları balkon dedikodularının haber merkezi olan evlerin en ferah alanı. Gazetelerin yazmadığı, televizyon ve radyoların söylemediği tüm haberleri bir ajans gibi oradan duyarız, konuşuruz ve tartışırız.

Sevdalarda başka olurdu o balkonlarda. Birbirine mendil sallayan yavuklular. Ağaca sırtını dayamış balkondan gözünü alamayan delikanlılar. Mahallenin gençleri arasında arena gibi işlev gören kerpiç balkonlar. Belki bir Ferhat ve Şirin olamaz ama birçok genç kızların ve bıçkın delikanlıların yüreğine yara, içerisine sitem ve kalbine ateş olan o balkonlar. Hep sevdaya, aşka ve vuslata dair bir mekân olmuştur o kerpiç balkonlar.

Yol gözleme rasat hanesidir. Gideni uğurladığın, geleni beklediğin alandır o kerpiç balkonlar. İşten gelen eşinin, okula giden çocuğunu dönüşünü gözlediğin yerdir. Keza seyyar satıcıların ardı sıra geçtiği aldığın domatesin, biberin ve patlıcanın habercisidir. Hepsi kerpiç balkon pazarında yer almaktadır. Gerçek mahalle kültürü ve yaşam biçiminin bir parçasıdır.

Haberleşmenin en yalın hali kerpiç balkonlar. “Hey komşu duydun mu? Melahat'ın kızı Asiye’nin oğluna kaçmış” en can alıcı naklen yayın aracı kerpiç balkonlar. Cep telefonu yok, internet yok, sosyal ağ yok. Mektuptan ve telgraftan başka haberleşme aracı yok ama herkes birbiriyle iletişim kurabiliyor. Herkes her şeyden haberdar.

Her güzel şeyler gibi o kerpiç balkonlarından sonu geldi. Bizler ne yaptık? O en güzel hoş sohbetler ettiğimiz, seyyar satıcılardan alış- veriş yaptığımız, mahalle dedikodu haberleriyle taçlandırdığımız ve aşklara gark ettiğimiz kerpiç balkonları beton yığınlarına çevirdik. Kocaman rezidanslar yaptık. Adına lüks yaşam dedik. Alt komşumuzu tanıyamaz hale geldik. Lüks rezidanslarımızda konfor ve keyifli yaşam sürmek adına insanlığımızı, değerlerimizi ve komşularımızı tanımaz hale geldik.

Her binanın yanına kocaman ultra, süper ve hiper diye adlandırdıkları marketler açıldı. Her şeyi elimizin altına koydular. Kapitalist düzeni bize modern hayat diye dayattılar. Seyyar satıcıdan aldığımız domatesin, salatalığın ve biberin kokusunu özledik. Elma eski elma olmadı, armut, üzüm, mandalina ve portakalda tat kalmadı. İlaçlanmış sebze ve meyveleri bize organik etiketi ile sattılar.

Sonra ne mi oldu? Meyvelerin tadı gitti sebzelerin tazeliği bitti. Etin, tavuğun ve balığın hormonlusu geldi. Kazanma uğruna ucuz etiketlerle kampanya adı altında gözümüzü boyadılar. Çok kazanma uğruna bizleri hasta ettiler. Onkoloji servislerinde binlerce insan yatıyor. Her gün bir gıda zehirlenmesi haberiyle uyanıyoruz. Ve hepsi kapitalist düzenin zehirlediği hastalar. Biz o kerpiç balkonlarda oturmayı, komşuluğu, vefayı, dostluğu ve insanlığı beton yığınlarına değiştik. Maalesef bu kapitalist düzene yenildik.

Sağlıcakla…


 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *