Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı bulutlu
9°
Ara

Osmanlı’nın kaderini değiştiren tartışmalı üçlü

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Osmanlı’nın kaderini  değiştiren tartışmalı üçlü

Tarih, bazen kahramanlar bazen de suçlular doğurur; ama nadiren bu ikisini aynı kişilerde birleştirir. Enver, Talat ve Cemal Paşalar, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine damga vuran “Üç Paşalar” olarak bilinen bu üçlü, tam da böyle bir karmaşık miras bıraktı geride. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelen isimleri olarak, 1913’te iktidarı ele geçirdikten sonra imparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’na sürüklediler ve bu karar, hem zafer hayallerini hem de felaketi beraberinde getirdi. Bugün, bu paşaları anarken, bir yandan milliyetçi bir gurur, diğer yandan uluslararası suçlamalar arasında sıkışıp kalıyoruz. Peki, kimdi bu paşalar ve neden hâlâ tartışılıyorlar?

Öncelikle, arka planı hatırlayalım. Talat Paşa (1874-1921), Dahiliye Nazırı ve sonradan Sadrazam olarak iç işlerden sorumluydu; Enver Paşa (1881-1922), Harbiye Nazırı olarak orduyu yönetti; Cemal Paşa (1872-1922) ise Bahriye Nazırı olarak donanmayı kontrol ediyordu. Bu üçlü, 1908 İkinci Meşrutiyet Devrimi’yle yükselen Jön Türk hareketinin çekirdeğini oluşturuyordu. İttihat ve Terakki’nin 1913 Bab-ı Ali Baskını’yla iktidarı tam anlamıyla ele geçirmesi, Osmanlı’yı koalisyon yönetimle tanıştırdı. Enver Paşa’nın askeri reformları, Talat’ın iç güvenlik politikaları ve Cemal’in Suriye’deki idaresi, imparatorluğu modernleştirmeye yönelikti, en azından öyle iddia ediliyordu.

Ancak, asıl tartışma, Birinci Dünya Savaşı’ndaki rollerinde başlıyor. Üç Paşalar, Osmanlı’yı Almanya’nın yanında savaşa soktu; Enver’in Sarıkamış felaketi gibi askeri hataları, binlerce askerin ölümüne yol açtı. Savaşın sonunda, 1918 Mondros Mütarekesi’yle yenilgi kesinleşince, 2 Kasım 1918’de bir Alman gemisiyle İstanbul’dan kaçtılar. Bu kaçış, bazılarına göre vatan hainliği, bazılarına göre ise hayatta kalma mücadelesiydi. Talat Paşa 1921’de Berlin’de, Cemal Paşa 1922’de Tiflis’te Ermeni suikastçılar tarafından öldürüldü; Enver Paşa ise Orta Asya’da Bolşeviklere karşı savaşırken hayatını kaybetti. Türk milliyetçiliğinde “şehit” olarak anılan bu ölümler, bazı kaynaklarda “suikast” olarak nitelendiriliyor. Yaşanan bu fırtınalı hayatlar belki de böyle sonlanmayabilirdi.

Peki, Üç Paşalar’ı nasıl değerlendirmeliyiz? Onlar, Osmanlı’nın çöküşünü hızlandıran maceracılar mı, yoksa Cumhuriyet’in temellerini atan devrimciler mi? Enver’in Pan-Türkist hayalleri, Talat’ın örgütçülüğü ve Cemal’in idari gücü, bir yandan modern Türkiye’nin milliyetçi ruhunu şekillendirdi; diğer yandan milyonlarca insanın acısına sebep oldu. Tarih, tarafsız bir yargıç değil; ama gerçekler ortada. Belki de en doğrusu, onları imparatorluğun son nefesindeki hırslı adamlar olarak görmek gerekir.

Ruhlarınız şad olsun…


 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *