Türkiye’de kaybolan güven duygusu
Bir ülkenin en büyük sorunu bazen rakamlarda, bazen raporlarda, bazen de tabelalarda görünmez. O sorun, gündelik hayatta insanların yüzlerine yerleşir; sohbetlere, işyerlerine, evlere, sokaklara siner. Türkiye bugün böyle bir sorunla karşı karşıya: Güven duygusunun aşınması. Bu güven kaybı tek bir alanda değil; ekonomiden hukuka, eğitimden toplumsal hayata kadar geniş bir yelpazede kendini gösteriyor. İnsanlar geleceğe güvenemiyor; yarın ne olacağını kestiremiyor. Ekonomik dalgalanmalar nedeniyle ay sonunu nasıl getireceğini düşünen de, liyakatin yerini kayırmanın aldığına inanan da, çocuğunun geleceğinden endişe eden de aslında aynı noktada birleşiyor: Türkiye’de güven duygusu ciddi bir erozyon geçiriyor.
Ekonomide güvensizlik
Enflasyon, alım gücünün düşmesi, gelir dağılımındaki adaletsizlik... Bunlar yalnızca ekonomik problemler değildir; toplumun geleceği hakkında duyduğu güveni kemiren yapısal sorunlardır. Bir ülkenin parası istikrarsız olduğunda, insanlar doğal olarak geleceğe dair plan yapamaz. Yurttaşların yarın kaygısıyla yaşaması, ekonomik bir meseleden öte sosyolojik bir yorgunluktur.
Hukuka ve adalete güvensizlik
Her ülkenin ayakta durduğu temel direk hukuk sistemidir. Adaletin tartışıldığı bir yerde geriye kalan her şey sallantıya girer. İnsanlar haklarını ararken sonuç alamayacaklarını düşünüyorsa, yargının bağımsızlığı sorgulanıyorsa, toplumun bütün hücrelerine bir güvensizlik duygusu yayılır. Bu duygu öyle sessizdir ki, görünmez ama etkisi deprem gibidir.
Eğitimde eşitsizlik
Eğitim sistemi, bir ülkenin geleceğinin planlandığı yerdir. Türkiye’de yıllardır bitmeyen müfredat tartışmaları, sınav sistemi değişiklikleri, fırsat eşitsizliği ve nitelikli eğitim arayışı, gençlerde belirsizliği büyütüyor. Gençler emeklerinin karşılığını alabileceklerine dair güven duyamadıklarında, beyin göçü zaten kendi kendine çözüm olarak ortaya çıkıyor.
Toplumsal güvenin çöküşü
Kutuplaşma… Siyasete, kurumlara, medyaya, hatta komşuya bile duyulan güvensizlik. Bu, ekonomiden de, siyasetten de daha tehlikeli bir çöküştür. Toplum birbirine güvenmediğinde ortak akıl oluşturmak imkânsız hale gelir. Rusya’dan Amerika’ya, Brezilya’dan Avrupa’ya kadar her ülkede kutuplaşma sorunları yaşandı ama bu kadar derin bir toplumsal güven eksikliğinin bedeli, uzun yıllar süren onarım gerektirir.
Asıl soru: Nasıl geri kazanacağız?
Güven duygusunu yeniden inşa etmek bir hükümetin, bir kurumun, bir kesimin yapabileceği iş değildir. Bu topyekûn bir seferberlik ister.
-Ekonomide öngörülebilirlik
-Hukukta şeffaflık ve bağımsızlık
-Eğitimde fırsat eşitliği
-Kurumlarda liyakat
-Toplumsal dilde yumuşama
-Medyada doğruluk ve etik
Türkiye’nin en büyük sorunu, bugün yaşadığımız pek çok sorunun ortak kaynağıdır: Güven eksikliği. Bu güveni yeniden sağlamak zor ama imkânsız değil. Yeter ki ülke olarak aynı noktada buluşmayı başaralım: İyi bir gelecek istiyoruz. Bu, toplumun her kesimini birleştirebilecek en güçlü cümledir.