Pis kokan parfüm
Sermaye çok pis kokuyor.
Dilovası’nda bir parfüm atölyesi yandı. İçeride altı kadın işçi vardı. Üçü çocuk yaşta. Yanarak öldüler. Sermaye bir kez daha kendi kokusuna bulanmış bir cinayetle karşımızda: Parfüm kokulu ölüm. Bu bir “kaza” değil. Bu, vahşi kapitalizmin birikmiş pisliğinin, neoliberal sömürü düzeninin yakıcı sonucudur.
Her ay 160 ila 180 işçi, alınmayan önlemler, yok sayılan denetimler, taşeronluk zincirleri, çocuk emeği sömürüsü ve ölümüne çalıştırma koşullarının kurbanı oluyor. Yalnızca Ekim ayında 169 işçi “iş kazası” adı altında katledildi. Bu ülke artık, çalışırken öldürülmenin sıradanlaştığı bir emek mezarlığına dönüştü.
Kâr uğruna
ölüme gönderilenler
Kapitalizmin tarihsel mantığı basit: Kâr oranı her şeyin üstündedir. Üretim ne kadar ucuz, emek ne kadar sessizse, sermaye o kadar karlı çıkar. Bugün Türkiye’de uygulanan model, tam da bu mantığın neoliberal versiyonudur. Kamu denetimi adı altında yürüyen sistem, aslında sermaye birikimini kolaylaştıran cezasızlık mekanizmasıdır.
Dilovası’ndaki kaçak parfüm imalatı, bunun en çıplak örneğidir: Kaçak binada faaliyet göstermiş, defalarca şikâyet edilmiş ama görmezden gelinmiş. Devletin tüm organları, belediyeler, iş güvenliği denetçileri bu vahşeti seyretmiş. Sadece seyretmek mi? Hayır tamda “duymadım, görmedim, bilmiyorum” her zamanki hali. Sermeye ye kol kanat, emekçiler ye jop dayak. Ve o bina, çocukların yanacağı güne kadar “üretim üssü” sayılmış. Ölenler “üretim zayiatı!” Sendikasız, sigortasız.
15 yaşındaki bir çocuk işçi şöyle diyor: “Günde 12 saat ayakta çalışıyorduk. Yangın merdiveni yoktu. Kapı hem giriş hem çıkıştı. İlk üç gün para vermediler; ‘deneme günü’ dediler.”
Bu cümle, bütün bir ekonomi modelinin özetidir: Ucuz işgücü, denetimsizlik, kölelik. Yani Türkiye’nin ihracat başarısının arka planında yatan gizli cehennem.
Saflar artık belli
Katliamın ardından yaşananlar, devlet-sermaye-iktidar üçgeninin işbirliğini bir kez daha açık etti. Cenazelerde halk, vali ve belediye başkanını yuhalayarak kovdu. Bu tablo yeni değil: Hendek Havai Fişek Fab. Soma’da, Ermenek’te, Bartın’da, Kartalkaya’da, Uzun köprü Tren kırımı… Şimdi de Dilovası’nda aynı senaryo tekrarlanıyor. Bir yanda korunan patronlar, sorumlular diğer yanda susturulmaya çalışılan halk. Yani saflar belli: Katiller korunuyor, itiraz edenler yargılanıyor.
Ekoloji ve emek
aynı çizgide
Dilovası yalnızca bir iş cinayetinin değil, bir ekolojik yıkımın da adıdır. Sanayi bölgeleriyle, kimyasal atıklarıyla, havası ve suyu kirletilmiş bir coğrafyadır. Orada ölmek yalnızca fabrikada yanmak değildir; soludukça ölünür. Sermaye için doğa da işçi de aynı statüdedir: tüketilecek kaynak. Bugün “ekolojik yıkım” ile “iş cinayeti” arasında fark yoktur. İkisi de aynı politik tercihlerin sonucudur: Yatırımcıyı koruyan, halkı ve doğayı yok sayan bir ekonomik rejim.
Direnmek yaşamaktır
Bu ülkede çalışmak, artık yaşamakla ölüm arasında bir ince çizgiye dönüştü. Ama tam da bu yüzden, direnmek yaşamanın kendisidir. Boyun eğmemek, sessiz kalmamak, bu düzenin pis kokusuna alışmamaktır. Çünkü her sessizlik, bir sonraki iş cinayetinin, emek sömürüsünün, doğa talanının tuğlasını örer. Her suskunluk, bir çocuğun daha atölyede yanmasına göz yummaktır. Bu yüzden artık “seyirci” olmak bu kötü gidişi kabullenmektir. Adalet, bu ülkede bir mahkeme salonundan değil, emeğin, doğanın, kadınların ve gençlerin örgütlü sesinden doğmaktan başka ne kadıdaki geriye?
Direnmek, en meşru savunmadır. En temel yaşam hakkı haline dönüşmüştür.
“Hak, Hukuk, Adalet” yalnızca bir slogan değil, yaşamın onurunu savunma biçimidir. Bir parfüm atölyesinden yükselen duman, bu ülkenin üzerine çöken o pis kokuyu bir kez daha görünür kıldı. O koku, yıllardır bastırılan sömürünün, örtülen yoksulluğun, gizlenen cinayetlerin kokusudur. Ama unutmamak gerekir: Tarihte hiçbir koku, adaletin ve dayanışmanın rüzgârına dayanamaz. Biz biliyoruz: Sermaye çok pis, hem kan kokuyor.
Ama halkın adalet arayışı, o kokuyu mutlaka dağıtacak.
Türkiye’de iş cinayetlerinin gerçek tablosu
Kaynak: İSİG (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi) Raporları
Yıl Toplam İş Cinayeti Kadın İşçi Çocuk İşçi (≤18) Emekli/Yaşlı İşçi (≥60)
2021 2.170 104 62 148
2022 1.843 109 51 124
2023 1.929 124 54 139
2024 (Ocak–Ekim) 1.670 117 48 132
Yalnızca Ekim 2024’te: 169 işçi hayatını kaybetti. Bunlardan 21’i kadın, 7’si çocuktu. En çok ölüm nedeni: Yangın, patlama, yüksekten düşme. Türkiye, OECD ülkeleri arasında işçi ölümlerinde birinci sırada. Bir ülkenin kalkınması, ölü işçilerin sırtında yükseliyorsa, o ülkede büyüyen tek şey utançtır. Ve bu utancı ancak örgütlü vicdan silebilir.