Dile getirmek
“Haberci, muhabir, yazar, araştırmacı veya duyarlı bir yurttaş yaşanan olaylara karşı toplumu bilgilendirme sorumluluğu taşır. Günümüzde hele ki ülkemiz coğrafyasında “gerçekten” bu sorumluluğu taşımak gittikçe zorlaşmakta.
Dünden bugüne teknolojinin hızı iletişim ve haberleşmeyi anlık duruma getirdi. Yaşanan veya yaşanacak tüm doğa ve toplumsal olaylar hız kesmeden dört biryana ulaşmakta. Doğal olmayan devlet sınırları ülke içindeki haberleşme sistemini kısıtlamakta. Bunlara rağmen yaşanan olaylar yine de çok geçmeden gündeme düşmekte.
Bazı ülkelerin devlet yöneticileri dışarıdan askeri saldırıya değil içeriden toplumsal olayların haberinin gitmesine içerlemekte. Hatta kendi aralarında “alengirli” konuşmaların gün yüzüne çıkması; keza devlet yöneticilerinin yasa ve kuralları çiğnerken bunu gün yüzüne çıkaranlara içerlemekte.
Gerçekten neden içerlenmekte?
Neyse ki ülkemizde böyle şeyler yok.
Ülkemizin yasaları ve genel toplumsal kural ve kaideleri topluma yurttaşa hesap verme alışkanlığı var.
Siz bilmezsiniz devasa topraklara hükmeden idari yönetim kimseden borç almadığı gibi kimseyi de borçlandırıp köle haline getirmedi.
Bu ülkeyi kimseye peşkeş çekmediği gibi güneşi batmayan ülkenin gemisiyle de kaçıp gitmedi.
Daha eskilere gidelim;
Galata Kulesinden yaptığı planörle Boğazı geçip Üsküdar’a inen Hazerfen’i sürgüne göndermedi araştırma ve geliştirme imkânları sundu. İnsanların kendi yapacağı aletlerle uçabileceğine inanıp destek verdi.
Kızının doğum gününde ilkel roket yaparak havalanan ve yine ilkel bir paraşüt ile iniş yapan Lagari’ye çalışma ortamı sağladı.
1600 yıllarının başında Nadajlı Sarı Abdullah düşüncelerinden dolayı idam etmedi, şeyhülislam fetva vermedi.
İnançlarından dolayı hiçbir yurttaş renkli ayakkabı ve giysi giyme zorunluluğuna tabi tutulmadı.
Ülkede inancından dolayı kimse baskı görmediği gibi ayrıca vergi/haraç ödemedi.
Hiçbir yurttaş çoluk çocuk kuyulara atılmadı.
Balkanlara sürgüne gönderilen yurttaş merkezi yönetimin inancı temelinde beş vakit kılıç zoruyla ibadet etmedi.
Yönetim kimseden angarya ve ağır vergi talep etmedi. Talep eden vergi toplayıcılarına ağır cezalar verdi.
14. yüz yıl döneminde görüşlerine ve yargı kararlarına saygı gösterilen Şeyh Bedrettin yardımcıları Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ile diğer inananları öldürülmediği gibi kazıklara da çakılmadı. Hatta Bulgar kralı Şişman’ın oğlu İskender sultanın beyi olarak bunları öldürmeye gitmedi ve bir vadide pusuya düşürülüp öldürülmedi…”
“Sezai Sami dur. Anlattıkların ne?”
“Rüya gördüm bunları anlattım.”
Sezai Sami’nin rüyası, ya gerçekleri anlatmış olsaydı ne olurdu?
Dün bir uyandık baktık ki yazarı, çizeri, habercisi ve duyarlı yurttaş…
Neyi ne kadar dile getirmek bugünlerde zor.
Sahi siz son yıllarda gerçekleri ne kadar biliyorsunuz kimden duydunuz?