Öğrencisinden emeklisine herkes iş arıyor
Türkiye’de son yıllarda sokakta, kafede, otobüste ya da sosyal medyada kulağımıza çalınan en yaygın cümlelerden biri şu: “İş arıyorum.” Üstelik bu cümle artık yalnızca üniversite mezunu gençlerin, yeni mezunların ya da işsiz kalan orta yaşlıların değil; öğrencilerin, ev hanımlarının, emeklilerin, hatta ikinci bir iş peşinde koşan memurların bile ağzında. Yani tablo açık: Ülkenin dört bir yanında, her yaştan, her kesimden insan geçim derdinde, gelecek kaygısında, umut arayışında.
Bir kuşak hayal kuramıyor
Bir zamanlar üniversite kazanmak, “geleceği garanti altına almak” demekti. Şimdi ise gençler mezun olmadan işsizlikle tanışıyor. Çoğu, eğitim aldığı alanda değil, “asgarinin biraz üstünde” maaş veren işlerde çalışmayı umuyor. Üniversite öğrencileri, gündüz derse gidip akşam kuryelik, kasiyerlik yapıyor. Staj denilen sömürü düzeninde, emeklerinin karşılığı olarak “deneyim kazanıyorsun” cümlesinden başka bir şey alamıyorlar. Artık gençlik yılları, hayal kurmak değil; faturaları denkleştirmek, kirayı ödeyebilmek ve eve katkı sağlamak için yaşanıyor.
Emekliler ikinci iş peşinde
Bir diğer çarpıcı tablo ise emeklilerde görülüyor. Hayatını yıllarca çalışarak geçirmiş, dinlenmeyi, torun sevmeyi hak etmiş insanlar artık pazarlarda, güvenlik kulübelerinde, motokurye uygulamalarında çalışıyor. “Maaş yetmiyor” ifadesi, bir ülkenin ekonomik röntgenini çekiyor adeta. Emekli, kelime anlamını yitiriyor; dinlenemeyen, geçinemeyen, yeniden iş arayan insanlara dönüşüyor. Bu durum, sadece ekonomik bir çöküş değil, aynı zamanda toplumsal bir yorgunluğun da göstergesi.
Kadınlar ve evden çalışma gerçeği
Ev kadınları da bu döngüden payını alıyor. Pandemiyle birlikte yaygınlaşan “evden çalışma” modelleri, birçok kadın için yeni bir umut kapısı oldu. Ancak çoğu zaman düşük ücret, güvencesiz koşullar ve bitmek bilmeyen ev sorumlulukları arasında sıkışıp kalıyorlar. Kimi el işi yapıp sosyal medyada satmaya çalışıyor, kimi internet üzerinden ek gelir kovalıyor. “İş arıyorum” cümlesi artık sadece bir geçim arayışı değil, bir var olma çabası haline geldi.
Sistem mi tıkandı umut mu tükendi?
Sorun sadece işsizlik oranlarının yükselmesi değil; nitelikli işin yokluğu, emeğin değersizleşmesi ve fırsat eşitsizliğinin kalıcı hale gelmesi. Asgari ücretle geçinmek imkânsız, orta sınıf dediğimiz kesim hızla eriyor. Gençler yurtdışına gitmenin yollarını ararken, ülkede kalanlar “yarın ne olacak” korkusuyla yaşıyor.
Bir başka tehlike ise, iş bulmak için torpilin, bağlantıların ya da siyasi kimliğin belirleyici hale gelmesi. Liyakatin yerini ilişkiler alınca, umut yerini çaresizliğe bırakıyor. İnsanlar artık yeteneklerini değil, kime yakın olduklarını konuşur hale geldi.
İş, geçim aracı değil onur meselesi oldu
Çalışmak sadece para kazanmak değildir. İnsan emeğiyle var olur, üretimle kendini değerli hisseder. Ancak bugün iş bulamayan her birey, sistem tarafından dışlanmış hissediyor. Emekli, genç, kadın, erkek fark etmiyor; herkesin ortak cümlesi aynı: “Bir işim olsun, geçineyim, kimseye muhtaç olmayayım.”
Bu, ekonomik bir mesele olduğu kadar, psikolojik bir yıkımdır da. Çünkü işsizlik sadece cebini değil, insanın özgüvenini, yaşam sevincini, toplumla bağını da tüketir.
Bir ülkenin gerçek refahı
Bir ülkenin refahı, birkaç rakamla ölçülmez. Sokakta yüzü asık insan sayısıyla, sabah otobüs duraklarında iş kıyafeti yerine iş arayan gözlerle anlaşılır. Türkiye bugün tam da bu tabloyu yaşıyor.
Öğrencisinden emeklisine kadar herkesin iş aradığı bir ülkede, sorun kişisel değildir; sistemseldir. Çözüm de bireysel çabalarda değil, adil, üretken, sürdürülebilir bir ekonomi politikasıyla mümkündür. Ve belki de en önemlisi, insanların “umut” bulabileceği bir ülke yaratmaktır. Çünkü bugün milyonlarca kişi sadece iş değil, umut arıyor.