Atatürk olsaydı babamı sürgüne göndermezdi!
Buhara’dan İstanbul’a, sürgünlerden Türkiye’ye uzanan bir hayat... Osman Hoca’nın öyküsü, bir dönemin siyasi çalkantıları ve Türk dünyasının tarihi bağlarını gözler önüne seriyor. Osman Hoca’nın hayatı, Türkistan’dan Türkiye’ye uzanan köklü bir bağın ve bir dönemin politik çalkantılarının tam ortasında şekillendi. Hayatının dönüm noktalarından biri, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’ne verdiği manevi ve siyasi destekle başladı. Ancak kaderi, sürgün ve geri dönüşlerle örülü uzun bir yolculukla Türkiye’de tamamlandı.
Türkistan’dan Türkiye’ye uzanan kaderin simgesi Osman Hoca, hayatının son yıllarını Kurtuluş Savaşı için kritik role sahip yardım ettiği ülke Türkiye’de tamamladı. Ancak Türkiye’ye ikinci gelişinde politik baskılar ve uluslararası dengeler onu kısa süreli bir sürgün hayatına zorladı. Osman Hoca, Türkistan’da geçen 45 yılın ardından Türkiye’ye ikinci kez geldiğinde, Polonya'ya sürgüne gönderildi. Tekrar Türk vatandaşlığı verildiğinde ise Türkiye'ye kırgın değilim diyerek büyük bir sevgi gösterdi.
Osman Hoca’nın hayat hikayesi, bir eğitimci ve siyasetçinin ötesinde, bir vatanseverin kaderini, yardım ettiği ülkeye olan bağını ve siyasi çalkantılarla geçen bir yaşamı anlatıyor. Prof. Dr. Timur Kocaoğlu: “Nasıl bir tevafuk ki, bir dönem yardım ettiğim ülkenin topraklarına geri dönüyor ve ömrümü burada tamamlıyor. Babam şu anda Kadıköy’de meftun. Annem 10–12 yıl sonra vefat etti; mezarları Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’nde yan yana bulunuyor. 1968’de, Demirel hükümeti döneminde Kadıköy camisinden kaldırılırken polisler durdu ve babamın tabutuna Türk bayrağı konuldu. Devlet töreniyle gömüldü. Ben de katılmıştım, o zaman 20 yaşındaydım.”
İLK GELİŞ: CEDİTÇİLİK VE ENVER PAŞA İLE TANIŞMA
Osman Hoca’nın Türkiye ile ilk buluşması, 1909 yılında Ceditçilik hareketi sırasında gerçekleşti. Kırım’a giderek Bahçesaray’da Gasparali İsmail Bey’in yanında bir yıl kalarak usulü Cedit metodunu öğrenmişti. Ardından 1910’da Yalad’dan gemiyle İstanbul’a gelmişti.
Osman Kocaoğlu, babasının o dönemi şöyle anlatıyor:
"Geldiği zaman ona en büyük yardımı o sırada Osmanlı Harbi’ye nazır olan Enver Paşa gösteriyor. Osman Hoca o zaman Ceditçilik hareketinin önderlerinden biri. Aynı zamanda babası büyük bir tüccar. Enver Paşa İstanbul’da 3 yıl kalıyor ve 3 yıl boyunca Osman Hoca ile ilgileniyor."
1914’te Osman Hoca, öğrenim ve mücadele yıllarının ardından Türkistan’a dönerek okullar açtı ve Ceditçilik hareketini sürdürdü.
TÜRKİSTAN’DA SİYASİ MÜCADELE VE ENVER PAŞA
1920’de Buhara Emirliği yıkıldı ve bölge cumhuriyetleşti. 1921’de Enver Paşa, Lenin ve Stalin’in çağrısıyla Buhara’ya geldi. Osman Kocaoğlu anlatıyor:
"Lenin ve Stalin, Enver Paşa’yı Afganistan ve Hindistan’daki Müslümanları İngilizlere karşı ayaklandırması için çağırmış. Fakat babam ve başka Buharalı liderle görüştükten sonra Enver Paşa fikrini değiştiriyor. Afganistan’a gitmiyor, Türkistan’da Sovyetlere karşı bir isyan başlatıyor."
1922’de Osman Hoca, Afganistan’a geçerek İngilizlerden silah almak istedi ancak İngilizler Bolşeviklerle anlaşmıştı. Yardım alamayınca hain ilan edildi ve öldürülme emri çıktı. Bu nedenle geri dönmeyip Türkiye’ye doğru yola çıktı.
TÜRKİYE’YE İKİNCİ GELİŞ VE SÜRGÜN YILLARI
1923’te, Türkiye Cumhuriyeti henüz kurulmamışken, Osman Hoca Türkiye’ye ikinci kez geldi. Timur Kocaoğlu şöyle aktarıyor:
"Türkiye 45 yaşını babam Türkistan’da geçirmişti. Öbür 45 yaşını ise Türkiye ve başka ülkelerde geçirerek 90 yaşında vefat ediyor."
Ancak 1934–1938 yıllarında Sovyetler Birliği’nde Ceditçiler katledildi, babam tek sağ kalan oldu. Bu dönemde Türkiye hükümeti, Sovyet baskısı nedeniyle Osman Hoca’yı yurt dışına çıkarmak zorunda kaldı. Timur Kocaoğlu anlatıyor:
"Türkiye bunu yapmak zorundaydı. Çünkü Sovyetler babamı öldürmek istiyordu. Babam Sirkeci’den Polonya’ya, oradan İran’a geçti."
1944’te yeni hükümet, İsmet Paşa başkanlığında babama tekrar pasaport verdi ve Türkiye’ye dönmesini sağladı. Timur Kocaoğlu, Türkiye’nin mecburiyetini şöyle anlatıyor:
“Baba dedim, aslında mahkemeye de verebilirdin, çünkü sen Türk vatandaşıydın. Ama Türkiye, babamı Sovyetlerin tehdidinden korumak için yurt dışına göndermek zorundaydı. Babam bunu kabul ediyor ve diyor ki: 'Zaten gönüllü olarak çıktım. Böylece Osman Hoca, 1945’te Türkiye’ye döndü. O sırada ablam İran’da doğmuştu; eğer babam Türkiye vatandaşlığını tekrar kazanmasaydı, Ben de İran’da doğacaktım”
VEFÂ VE TARİHSEL TEVAFLUK
Osman Hoca, hayatının son yıllarını Türkiye’de geçirdi. Kadıköy’de vefat etti, Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’ne defnedildi. Osman Kocaoğlu şöyle anlatıyor:
"Nasıl bir tevafuk ki, bir dönem yardım ettiği ülkeye toprağına gömülüyor. Babamın ve annemin mezarı orada. 1968’de tabutu taşınırken Türk bayrağıyla devlet töreniyle defnedildi."