Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
14°
Ara

Eğer hayatımız bir kitap olsaydı...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Eğer hayatımız bir kitap olsaydı...

Biri gelip dese ki, “Hayatını kitap olarak yazacağım.”

Ne anlatılmasını isterdik gerçekten?

Yaptığımız hataları mı, yoksa övünerek bahsedilecek başarılarımızı mı?

Birini seçsek, diyelim ki “doğrularım anlatılsın” dedik — e o zaman neden hâlâ kalan yaşamımızı kendimize ait kılamıyoruz?

Kulağa basit geliyor ama değil.

Çünkü insan çoğu zaman kendine bile itiraf edemediklerini yaşar.

Kendimizi “iyi görünen” hâlimizle anlatmak isteriz. Oysa gerçek olan biz, hep arka plandadır.

Sessizce sustuğumuz, yanlış anlaşılmamak için yuttuğumuz cümlelerde ve suçladıklarimizda...

Yanlışlarımızın içinden bile başkalarının beğeneceği bir gerekçe çıkarmaya çalışırız.

Çünkü öğretilmiştir bize; önemli olan “doğru olmak” değil, “doğru görünmektir.”

Ama bir durup düşünelim.

Eğer bir kitap yazılacaksa bizim adımıza, biz o kitabın içinde gerçekten kendimizi bulabilecek miyiz?

Yoksa toplumun beklentileriyle biçimlendirilmiş, başkalarının doğrularına göre kurgulanmış bir kahraman mı olacağız?

Kimi bölümler sansürlenecek, kimileri parlatılacak.

Bazı bölümler “ayıp, kötü örnek, saçma, aksiyonsuz” denilerek atlanacak, bazıları “gurur, dikkat çekici, toplumun hoşuna giden” diye öne çıkarılacak.

Sonra da o biri çıkıp “Bu senin hayatın.” diyecek.

Ama biz, kendi hikâyemizde bile yine misafir gibi hissedeceğiz.

Oysa insanın en büyük hakkı, kendi hikâyesinin sahibi olabilmektir.

Kendi yanlışını kendine itiraf edebilmek, kendi doğrusunu başkalarının ölçüsüne uydurmamaktır.

Bir cümle kurarken kimseyi memnun etme zorunluluğu olmadan, bir sayfayı çevirmeden önce pişman olmadan ilerleyebilmek…

Belki de gerçek özgürlük budur.

Eğer hayat bir kitap gibiyse, neden sürekli aynı bölümü yeniden yazıyoruz?

Neden geçmiş sayfalarda takılı kalıp, henüz boş olan kısımlara kendi kelimelerimizi yazmıyoruz?

Bir zamanlar yanlış yaptık, evet.

Ama o yanlışlar bizi büyüttü.

Bir zamanlar sustuk, evet.

Ama sessizliğimiz de bize bir şey öğretti:

Kendine dönüp bakmadan ilerlemek mümkün değil.

Şimdi soralım kendimize:

Eğer birileri bizim hayatımızı yazacaksa, gerçekten görmek istediklerimizi mi yazsınlar, yoksa kaçtığımız sayfaları mı?

Ve eğer bu kitabın bir adı olacaksa, o adı biz mi koyacağız, yoksa başkaları mı?

Belki de asıl mesele, başkasının bizi nasıl anlatacağı değil.

Bizim artık kendi hikâyemizi, kendi dilimizle yazmaya cesaret edip etmeyeceğimizdir.

Çünkü hiçbir yazar, bizim iç sesimizi bizim kadar iyi duyamaz.

Hiçbir kelime, kalbimizden geçeni tam anlatamaz.

O hâlde artık bir yerden başlamanın zamanı geldi.

Henüz boş bir sayfa duruyor önümüzde.

İster hatalarla, ister doğrularla dolsun fark etmez.

Yeter ki bu kez kalemi biz tutalım.

Çünkü bir gün hayatımız gerçekten kitap olursa,

o kitabın içinde “benim” diyebileceğimiz en az bir satır mutlaka olmalı.

Hayat her sabah yeni bir güneş doğuruyor önümüze, bizse ısrarla geçmiş olan gecenin karanlığında oyalanıyoruz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *