Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
19°
Ara

Baş jandarma ne yapmak istiyor?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Baş jandarma ne yapmak istiyor?

Kurulu sistem 20, yüzyılın başından itibaren mali sermayenin emperyalist seviyesine çıkarak büyük “pazar paylaşım savaşları” başladı. Sistemin baş jandarması “güneşi batmayan ülke” Çarlık Rusya’sında Ekim 1917 Bolşevik devrimiyle pazarında daralma başladı. Rusya da Bolşevik Devrim nedeniyle sistem dışına çıkan geniş bir pazar vardı.

ll. paylaşım savaşından sonra baş jandarma yer değiştirdi. Çünkü Doğu Avrupa ve Asya da ki birçok ülke sistem dışına çıktı. Bu nedenle Baş Jandarma Güneşi batmayan ülke İngiltere’den ABD’ye intikal etti. Dünya Bankası ve İMF başta olmak üzere mali kuruluşlar ABD de konuşlandı. Nisan 1949 da ABD Atlantik de kıyısı bulunan Avrupa ülkeleriyle NATO’yu kurdu. NATO ABD’nin denetiminde Batı Avrupa’nın güvenliğini yeniden yapılandırma ve SSCB’ye karşı ortak savunma amacıyla gütmekte.

“Kurulu Sistemin” II. Pazar Paylaşım savaşı sonunda pazar bölgesi gittikçe daraldı. Yeni “baş jandarma” sanayi ve ekonomisini militarist konuma getirdi. Asya ve Afrika da ki sömürge ülkeler de bağımsızlık mücadelesi hızla artmaya başlar. Zaten 2. pazar paylaşım savaşı sonunda pazar alanı daralmıştı bir de sömürge ülkelerin ulusal kurtuluş savaşlarına hiç tahammül etmedi. Japonya’dan boşalan Kore yarım adasına askerlerini gönderdi. Fransızların Güney Asya ülkelerinde, Avrupalı ülkelerin Afrika’daki zayıflayan güçlerine askeri desteklerini yolladı. Savaş bitmişti ama bölgesel sömürge savaşları devam etti.

SSCB yönetimi NATO’nun kendisine karşı kurulduğunu biliyordu. Buna rağmen karşı bloğun açık niyetini öğrenmek için 31 Mart 1954'te, NATO'ya üyelik başvurusu yaptı. Doğal olarak NATO, SSCB’ye ret cevabını verdi. ABD de Mc. Carthy dönemi hızla devam ederken “soğuk savaş” dönemi başladı. Soğuk Savaş ve devamı Silah Yarışı bölgesel işgal ve savaşlar bitmedi yeni boyutlarıyla hızlandı. Küba ayaklanması ve Domuzlar Körfezi çıkarması ve ardından Füze rampaları silahlanma yarışı ve ekonomilerin askerileşmesi “soğuk savaşın” boyutu genişledi. Süreç içinde bölgesel ülkeler üzerinden savaşlar gündem de kaldı.

Kurulu sistemin baş jandarması ve müttefikleri ekonomilerini bu temelde yoğunlaştırırken SSCB ve Doğu Avrupa da ki Halk Cumhuriyeti devletler 14 Mayıs 1955 de NATO’ya karşı “Varşova Paktı”nı kurdular. Soğuk Savaş döneminde SSCB ile Orta ve Doğu Avrupa'daki Halk Cumhuriyeti arasında Polonya'nın Varşova kentinde imzalanan bir kolektif savunma antlaşmasıydı. Bu ülkelerde ekonomilerini askerileştirmek zorunda kaldı. “Sosyalist inşaa” sürecindeki bu ülkeler “kurulu sistemin” ekonomik ve askeri baskılarına karşı yönetim mekanizmasındaki bürokrasinin kendine ayrıcalıklı bir konum yarattı. Ayrıcalıklı konumdakiler imtiyazlı haklara sahip olmasıyla bulunduğu toplumdan ayrıldı. Ayrıcalıklı bürokratlar (partili sivil/asker) yurttaşlarla aynı durumda değildi; yöneten ve yönetilen olarak ayrıldılar.

1970/80 yılından itibaren sistem ve ABD yönetimi ekonomik ve politik bunalımın daha da boyutlanıp bunalım içinde bunalım yaşamaya başladı. 1980 de yeni başkanıyla ekonomik, politik ve askeri baskı ve şiddeti hemen her yerine uygulamaya başlar. ABD ve müttefikleri hem mali hem de askeri olarak sistem dışında kalan ülkelere baskı yaparken sistem içindeki ülkelerde askeri faşist darbeleri meşrulaştırdı. Çok değil İngiltere de başbakanlığa Demir Leydi lakaplı Margaret Thatcher koltuğa oturdu. Sıkı para politikası ve çalışanların haklarının kısıtlanması 1980’li yıllara toplumsal olarak ağır bir darbe indirdi. 12 Eylül 1980 de ülkemizde ABD nin “bizim çocuklar” dedikleri askeri faşist darbe yaptı. Ülke yarı açık bir cezaevi haline getirildi.

“Kurulu sistem” kapitalist emperyalizm ve onun uzantısı askeri, ırkçı, dinci ve sömürge uygulamalarına hız kesmeden devam etti. Emek ve ekmeğin dahası temel hak ve özgürlüklerin başat olduğu, çocukların aç yatmadığı, sömürünün ve ayrıcalıkların olmadığı bir yaşam “Ekim Devrimiyle” toplumsal tarihe damga vurmuştu. Birilerinin makam ve mevkileri kendi çıkarları için kullandığı görüldüğünde uyarılıyordu. İşte o birileri çıkar menfaat, mülkiyet hırsı ve sahip olma duygusunu çevresindekilerle paylaşıp daha büyük sorunlar çıkaracağı bir gerçekti. Ayrıcalıklı ve iltimaslı olmak toplumsal yaşamda sınıfsal ayrışımın önemli bir mihenk taşıtır. 1980’li yılların sonuna doğru “inşaa sürecindeki” iskelelerde hızla yıkılmalar başladı. Kimilerinin yeni dönem dediği aslında eski dönem yani “kurulu sistem” hızla özel mülkiyet, sahip olma hırsı yani emek sermaye çelişkisi yaşama yansıdı.

İnşaa sürecinden alnı ak çıkamayan toplumlar kurulu sistemin birer parçası haline geldi. Bu ülkelerin kimi ucuz iş gücü kimi de pazar oldu. Hatta kimileri ülkelerini adlarını değiştirip yeniden sisteme uyum sağlarken kimileri değiştirmeden ucuz emek ve üretim yeri olduklarını açıklamakta bir sakınca görmemekte.

Ülkemiz sisteme bağlı 1930’lu yıllarda devlet eliyle kapitalist devletçi kalkınma modelini kullanmıştı. Birileri ayrıcalıklı ve iltimaslı olarak büyütüldü. Asya da büyük topraklara sahip olan ülke de günümüzde kapitalizmin temel hareket yasalarıyla daha derinden bütünleşirken daha da keskinleşerek yol almakta. Bu ülkeler günümüzde “kurulu sistemin” birer parçası olarak hareket edip büyük dilimi kapmaya çalışmakta.

II. Pazar paylaşım savaşı sonrasında sistemin baş jandarması yaşanan tüm ekonomik ve politik bunalımlara rağmen ekonomik, politik ve askeri gücü elinde bulundurmakta. İnşaa sürecini terk eden ülkeler “devletçi kalkınma” modeli deyip aslında kapitalist emperyalizme doğru kulaç atmakta. Baş jandarma ve bu ülkeler bölgesel temsilcileriyle kendi aralarında pazar paylaşım ve güç gösterisi yaparken insan hakları, temel hak ve özgürlükleri çiğnemeye, emek sömürüsüne ve katliamlara devam etmekte.

Kurulu sistemin hâkim güçleri farklı devletler ve ulusların baskı ve sömürüye karşı temel hak ve özgürlükleri savunan, emek mücadelesi veren dayanışma içerisinde olanlardan korkmakta. İnşaa sürecindeyken yıkılan ve altında kalan toplumlar enkazın altından tarihlerini aramakta.

Bir yanda enkazdan kalkmasını bilen bir yanda baskı ve sömürüye karşı örgütlü mücadele veren toplumlar dayanışma içinde olduklarında hâkim güçlerin nasıl bir arada ortak olduklarını görecekler.

Dün olduğu gibi bugünde iktidarı elinde bulunduran güçler toplumu böl parçala yönet mantığı ile yönetmeye çalışmakta. Ve hala “mızrak çuvala sığmıyor.”

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *