
Çocuklar çetelerin elinde

Son yıllarda ülkemizin dört bir yanında, bir acı tabloyla karşılaşıyoruz: Henüz çocuk yaşta olan gençler, sokakların, mafyalaşmış grupların ve sanal çetelerin ağına düşüyor. Çocukluklarını yaşamadan, suçun, şiddetin ve yasa dışı dünyanın karanlığına itiliyorlar. Bu durum sadece birkaç ailenin trajedisi değil; toplumsal geleceğimizin sessiz çığlığıdır.
Bugün birçok şehirde, özellikle ekonomik sıkıntıların yoğun yaşandığı bölgelerde, çeteler çocukları kolay bir hedef olarak görüyor. Okulu bırakmış, ailesinden ilgiyi görememiş ya da hayattan umudunu kesmiş gençler, bu yapılar için “bulunmaz adam” haline geliyor. Küçük yaşta taşıdıkları silahlar, onların güçsüzlüklerini örten bir “güç maskesi”ne dönüşüyor. Oysa o maskenin altında, korkmuş, yönünü kaybetmiş çocuklar var.
Devletin ve toplumun bu soruna aynı anda el atması şart. Kolluk kuvvetleri elbette bu suç örgütlerine karşı mücadele etmeli, ancak sadece güvenlik önlemleriyle çözüm sağlanamaz. Eğitim sisteminin, sosyal hizmetlerin ve yerel yönetimlerin ortak çalışması gerekiyor. Çünkü çocuğu suçtan uzak tutan şey, baskı değil, aidiyettir. Bir gencin bir okula, bir kulübe, bir hayale, bir ideale ait olması gerekir.
Medya ise bu konuda iki uç arasında gidip geliyor. Kimi zaman bu çocukları “tehlikeli suçlu” gibi sunuyor, kimi zaman da “romantik kahraman” haline getiriyor. Oysa ikisi de yanlış. Onlar ne birer canavar ne de kahraman; yönlendirilmeye muhtaç, korunması gereken evlatlarımız.
Eğer bugün bu çocuklara sahip çıkmazsak, yarın o çocukların kurduğu sistemde yaşamaya mecbur kalırız. “Bir çocuk kaybolduğunda, aslında bir toplum biraz daha yıkılır” sözü, bugün her zamankinden daha gerçek.
Artık susmanın değil, el uzatmanın zamanı. Her okulda, her mahallede, her sokakta bir çocuğun kaderi değiştirilebilir. Yeter ki biz yetişkinler, o çocuğun elini tutmayı hatırlayalım.