
İklim Yasası: Kriz mi fırsat mı?

İklim yasasına değil, iklim krizine karşı çıkmalıyız.
Dünya artık geri dönüşü olmayan bir yola girdi.
Küresel sıcaklık 1,5 derece sınırına dayandı. Seller, orman yangınları, kuraklık ve gıda krizleri artık “istisna” değil, “yeni normal.”
İşte bu tablo karşısında ülkeler, “İklim Yasası” adını verdikleri kapsamlı düzenlemelerle harekete geçiyor.
Ama bu mesele sadece çevreyle sınırlı değil.
İklim Yasası, ekonomiden tarıma, enerjiden sanayiye kadar hayatın her alanını etkileyecek büyük bir dönüşüm anlamına geliyor.
Peki bu yasa neden tartışılıyor? Gerçekten karşı çıkılmalı mı, yoksa geleceğimizin bir gerekliliği mi?
İklim Yasası, ülkelerin karbon salımını azaltmak, yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırmak ve “Net Sıfır Emisyon” hedeflerine ulaşmak için hazırlanmış bir çerçeve kanun.
Yani sanayiden ulaşıma, enerjiden tarıma kadar her alanda temiz üretim ve dönüşüm hedefleri getiriyor.
Türkiye açısından da bu yasa, Net Sıfır 2053 vizyonunun en önemli temellerinden biri olacak.
Artık sadece konuşmak değil, uygulamaya geçmek dönemi başlayacak.
Yani bu yasa, hem çevreyi koruma hem de ekonomiyi dönüştürme anlamına geliyor.
Ancak bu değişim bazı sektörleri tedirgin ediyor.
Çimento, demir-çelik, ulaşım ve enerji gibi yoğun karbon salımı yapan alanlarda maliyetler artabilir.
Küçük üreticiler “karbon vergisi” ve “yeşil uyum maliyetleri” nedeniyle rekabet güçlerini kaybetmekten endişe ediyor.
Vatandaş da haklı olarak soruyor:
“Bu yasalar faturamı artıracak mı? Mazot, elektrik daha da mı pahalı olacak?”
Bir de adalet boyutu var.
Yıllarca sanayileşmiş ülkeler dünyayı kirletti, şimdi gelişmekte olan ülkelere “temiz üretin” deniyor.
Doğal olarak herkes aynı soruyu soruyor:
“Kirleten onlar, bedelini neden biz ödüyoruz?”
Oysa İklim Yasası’na tamamen karşı çıkmak, yangına su taşımak yerine dumana kızmak gibidir.
Asıl mesele, bu yasaya nasıl hazırlanacağımız.
Türkiye gibi genç, üretken ve enerji potansiyeli yüksek bir ülke için bu süreç bir “ceza” değil, tam tersine büyük bir fırsat olabilir.
Enerji verimliliğine yatırım yapan sanayici kazanacak.
Atığı enerjiye dönüştüren belediyeler güçlenecek.
Karbonsuz üretim yapan çiftçiler, dünya pazarında rekabet avantajı yakalayacak.
Ve en önemlisi;
hayvansal ve bitkisel atıklardan elektrik üreten, biyogaz ve yenilenebilir enerjiye odaklanan firmalar bu dönüşümün gerçek kazananları olacak.
Bu firmalar sadece enerji üretmiyor; aynı zamanda karbon salımını azaltarak çevreye, ekonomiye ve tarıma yeniden hayat veriyor.
Doğru planlama, yerli teknoloji ve adil bir geçiş süreciyle İklim Yasası, ekonomiyi yeşil büyümeye taşıyan güçlü bir kaldıraç haline gelebilir.