Okullarda akran zorbalığı
Okullar, geleceğin temeli diye övünüyoruz ama bu temelin çatlaklarını görmekten ısrarla kaçıyoruz. Akran zorbalığı, bugün okul koridorlarının en ağır gerçeği. Çocuklarımız birbirine lafla, alayla, dışlamayla, hatta şiddetle saldırıyor. Ve biz hâlâ meseleyi “çocuk kavgası” diye hafife alıyoruz. Oysa o küçücük kalplerde açılan yaraların izi ömür boyu silinmiyor.
Zorbalık artık sadece bahçede, sınıfta değil; ekranın arkasında, sosyal medyada da kol geziyor. Çocuk, evine sığındığında bile rahat değil. Utanıyor, susuyor, içine kapanıyor. Sonuç? Okuldan soğuyan, arkadaşlarından kopan, özgüveni eriyen, hayata küsen gençler...
Ne yapılmalı? Öncelikle gerçeklerle yüzleşmeli ve bu sorunu yok saymaktan vazgeçmeliyiz. Öğretmenler, rehberlik servisleri, veliler el ele verip sorumluluk üstlenmek zorunda. Okullarda zorbalığa karşı “sıfır tolerans” kuralı konulmalı, çocuklara empati, adalet ve saygı dersleri verilmelidir. Çünkü çocuk sadece matematik öğrenmez; insan olmayı da okulda öğrenir.
Velilere de net bir çağrı yapmak gerek: Çocuğunuzun sadece dersine, notuna bakmayın; ruhuna, haline, duygularına da kulak verin. Çünkü mağdur olan çocuklar genellikle sessizdir, utançla susar. O sessizliği duymak, en az ders başarısını görmek kadar önemlidir.
Akran zorbalığı sadece birkaç öğrencinin meselesi değildir; topluma atılan bir zehirdir. Biz susarsak, çocuklarımızın geleceğini o zehire teslim ederiz. Bugün bir çocuğun çığlığına kulak tıkarsak, yarın toplumun tamamı sessizliğe gömülür.
Kısacası mesele yalnızca çocukların kavgası değil; nasıl bir toplum olacağımızın turnusol kâğıdıdır. Bu yüzden bugünden atılacak her adım, yarının vicdanını belirleyecektir. Çocuklarımızı korumak, sadece onların değil, hepimizin ortak sorumluluğudur.
Ve unutmayalım: Zorbalık karşısında sessiz kalan her yetişkin, aslında zorbanın yanında saf tutar. Ya çocuklarımızı güvenli bir geleceğe taşıyacağız ya da suskunluğumuzla karanlığa teslim edeceğiz.