
Aşk, şekil verme sanatı değildir

Aşk, çoğu zaman bir heykeltıraşın mermeri yontması gibi algılanır. Kimisi sevdiğini kendi kalıplarına sokmak, ona istediği şekli vermek ister. Kıyafetinden konuşma tarzına, hayallerinden arkadaş çevresine kadar… Oysa aşk, bir başkasını kendine benzetme yarışı değil, farklılıklarıyla birlikte kabul edebilme cesaretidir.
İlişkilerde sıkça yapılan hata, “Benimle olursa değişir” beklentisidir. Bu beklenti karşı taraf için hem yoran hem de yıpratan bir yük haline gelir. Çünkü kimse, bir başkasının kalıplarına sıkıştırılarak uzun süre var olamaz.
Gerçek olgunca bir sevgi, “Sana şekil vermek istiyorum” demez; “Seni olduğun gibi kabul ediyorum” der.
Çünkü aşk, şekil verme sanatı değil, iki ayrı kalbin birlikte ritim tutabilme sanatıdır.
Sevgi, anlaşılma ihtiyacının üzerine kuruludur. Her insan, kendi hikâyesi, alışkanlıkları, hayalleri ve korkularıyla bütündür. İlişkiyi gerçek kılan şey, bu bütünü görüp kabul edebilmektir. Bir insanı değiştirmeye çalıştığımızda, aslında onu değil, kendi beklentilerimizi ön plana çıkarıyoruz. Böyle olduğunda da ilişki, ortak bir yolculuktan ziyade, tek taraflı bir “dizayn” sürecine dönüşüyor.
Sizin doğrunuz onun doğrusu olmak zorunda değildir. Hiçbir zaman hiç kimse sizinle yüzde yüz aynı fikirde olmayacaktır. Kendi doğrularınızı veya fikirlerinizi dayatmaya çalıştığınızda, siz bir hayat arkadaşı aramış olmuyorsunuz, siz yönetebileceğiniz bir proje aramış oluyorsunuz. Ama biliyor musunuz hep kaybedeceksiniz. Çünkü imkansızın peşinde koşan sonunda yalnızlığa varır..