Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
25°
Ara

12 yıllık zorunlu eğitim kısalıyor mu?

YAYINLAMA:
12 yıllık zorunlu eğitim kısalıyor mu?

Türkiye’de eğitim sistemi, neredeyse her on yılda bir köklü değişimlere uğruyor. Henüz dün gibi aklımızda: 4+4+4 modeliyle birlikte zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılmış, bu adım “modernleşme”, “çağa ayak uydurma” ve “gençlerin eğitimde daha uzun süre kalması” adına büyük bir reform olarak sunulmuştu. Ancak bugün, aynı uygulamanın kısaltılabileceği yönünde tartışmalar yeniden gündeme gelmeye başladı.

Peki neden? Eğitimde süreyi kısaltmak, gençleri erken yaşta iş hayatına mı yönlendirecek, yoksa daha esnek bir model mi ortaya çıkacak?

Öncelikle şunu kabul etmek gerekiyor: Eğitimde asıl mesele süre değil, içeriktir. Çocuğu 12 yıl boyunca sınıfta oturtmak, eğer müfredat çağın gereklerine uygun değilse, öğrenciye sadece diplomadan ibaret bir kâğıt verir. Dünya hızla değişiyor; yapay zekâ, dijitalleşme, küresel ekonomi derken ihtiyaç duyulan bilgi ve beceriler sürekli dönüşüyor.

Bugün Finlandiya’ya, Almanya’ya, Güney Kore’ye baktığınızda sistemin uzunluğu değil, içeriğin kalitesi öne çıkıyor. Sorgulayan birey yetiştiren, bilimsel düşünceyi merkeze alan, öğrencinin yeteneğine göre yönlendirme yapan bir sistem, sadece yıl sayısıyla ölçülmez.

Kısaltma gerekçeleri

Zorunlu eğitimin kısaltılması tartışmalarının perde arkasında birkaç gerekçe var:
İstihdam ihtiyacı: Genç nüfusun hızla iş gücüne katılması gerektiği düşünülüyor.
Mesleki yönelim: Ortaokul veya lise çağında çocukların daha erken mesleki eğitime yönlendirilmesi hedefleniyor.

Ekonomik yük: Uzun eğitim süresinin devlet bütçesine ve ailelere maliyeti hatırlatılıyor.
Ancak şu soruları da sormak gerekmez mi?
Eğitimi kısaltarak işsizliği çözebilir miyiz? Ya da öğrenciyi daha erken mesleki yönlendirmeye tabi tutmak, onun yeteneklerini keşfetmesine mi yoksa hayata hazırlıksız yakalanmasına mı yol açacak?
Eğitim süresini azaltmak, kısa vadede “ekonomiye iş gücü kazandırmak” gibi gözükse de, uzun vadede ülkenin beşeri sermayesini zayıflatma riski taşır. Daha az eğitim görmüş, daha dar bir bakış açısıyla yetişmiş nesiller, küresel rekabette geri kalma ihtimalini artırır.

Üstelik Türkiye’nin eğitim karnesi ortada: PISA sonuçlarında hâlâ OECD ortalamasının gerisindeyiz. Okuma, matematik ve fen bilimlerinde öğrencilerimizin başarı düzeyi, uzun vadeli ve kaliteli bir eğitime duyulan ihtiyacı açıkça gösteriyor. Böyle bir tablo varken eğitimin süresini kısaltmak, yangına benzin dökmek anlamına gelmez mi?
Türkiye’nin ihtiyacı ne daha uzun ne de daha kısa zorunlu eğitim. Asıl ihtiyaç, kaliteli, eşitlikçi ve çağın gereklerine uygun bir eğitim sistemi.
•    Çocuklarımıza sadece ezber değil, analitik düşünme becerisi kazandırmalıyız.
•    Mesleki eğitimi, bir alt basamağa indirgemeden, gerçek anlamda cazip ve nitelikli hâle getirmeliyiz.
•    Eğitimde fırsat eşitliğini sağlamadan süreyi tartışmak, yarayı pansumanla kapatmaya çalışmaktan farksızdır.

Eğitimi kısaltmak, belki bazı çevreler için cazip bir çözüm gibi görünebilir. Ama unutmayalım ki bir ülkenin gerçek zenginliği yer altı kaynaklarında değil, insan kaynağındadır. Eğer gençlerimizi daha kısa bir yolla hayata hazırlamaya kalkarsak, onları değil, aslında kendimizi kandırmış oluruz.
Kısacası, mesele 12 yıl mı, 10 yıl mı değil; mesele, o yılların çocuklarımıza ne kattığıdır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *