
Her şey bir anda bitebilir

Şaman öğretisine göre yaşamak; Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz. Nehirler kendi suyunu içemez. Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez. Güneş kendisi için ısıtmaz. Ay kendisi için parlamaz. Çiçekler kendileri için kokmaz. Toprak kendisi için doğurmaz. Rüzgâr kendisi için esmez. Bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz. Doğanın anayasasında ilk madde şudur: Her şey birbiri için yaşar. Birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur.
Az önce yediğin son lokman, içtiğin su son yudumun olabilir. Çocuğunu son öpüşün, sevdiğine son sarılışın, özür dilemeye fırsat bulamadan, kırdığın son kalp olabilir. Saksıdaki çiçekleri son sulayışın, bakkaldan aldığın son ekmeğin, O sonsuz uykudan önceki olabilir aslında, yorgan altında kıvrılıp uyuduğun tatlı uykun, kurduğun son hayalin, dilindeki son sözün olabilir. Her şey bir anda bitebilir.
Hani diyor ya Şemsi Tebriz’i "Bazen uzaklaşmak gerekir, yakınlaşmak için. Bazen hatırlamak gerekir, hatırlanmak için. Bazen ağlamak gerekir, açılmak için. Bazen anmak gerekir, anılmak için. Bazen susmak gerekir, duymak için." Gerçekten de öyle; yaptıklarının kıymetinin anlaşılması için uzaklaşmak gerekir bazen. Bazı insanlar onlar için verdiğin değeri ve emeği görmezler. Harcadığın zamanı bilmezler. Ama herkes bir gün anlar sevdiğinin kıymetini. Ama gidince ama bitince ama ölünce. Kısacası iş işten geçince.
Hayata dair bembeyaz ilkelerin olacak.
Seni satın alamayacaklar. Aptalların uydurduğu Atasözlerine de inanmayacaksın. “Paranın satın alamayacağı şey yoktur” sözü de beyhude, inanmayacaksın. Paranın satın alamayacağı tek şeyin; onurun, kişiliğin, değer yargıların ve inandıkların olduğunu unutmayacaksın. “Herkesin bir fiyatı vardır” gibi sözlere de kanmayacaksın. Onurunla, kimliğinle ve beyninle akıllı yaşayacaksın. Üreteceksin, seveceksin, sevileceksin, inançlarının arkasında duracaksın. Sevgilerin karşılıksız, yardımların gizli olacak. Seni attan, ottan ayıran özelliğin farkına varacaksın. Çünkü sen insansın. Ve bunu yakaladığın gün, bembeyaz yaşayacaksın.
Yangınlar, depremler, seller, çığlar her şeye “doğal afet” demeyeceksin. Açlıklar, sefaletler, hastalıklar, kazalar, göz göre göre ölümleri "ilahi takdiri” ile adlandırmayacaksın. Hiçbir şeye "kader" deyip geçmeyeceksin. Hayatı sadece "yaşamak için" gelişine yaşamayacaksın. İz bırakacaksın geçtiğin yerlerde. Zamanı gelince ömür bitince iyi hatırlanacağın güzellikler bırakacaksın ardın sıra. Geçiyor geçmez dediğimiz zamanlar, bitiyor bitmez dediğimiz ömür. “Daha dün gibi hatırlıyorum” cümlesine sığdırıyoruz yılları ve eskimişliklerimizi. Geçmiş geçmişte, dün dünde kaldı cancağızım artık yeni şeyler söylemek lazım.
Her şey bir anda bitebilir hem de ansızın bir anda. Öyleyse; sımsıkı sarılın sevdiklerinize. Zoraki olmasın sevmeler içten yürekten gelmeli. Aşk dilde değil yürekte olmalı. Titremeli bedenimiz, kıpır kıpır olmalı yüreğimiz. Nazım Hikmet’in dizeleridir asıl olan: “Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte yani yürekte.”
Sağlıcakla…