
Sakarya: 22 gün 22 gece ve bugün

Tarihimizin dönüm noktaları vardır. O dönemeçlerde alınan kararlar ve verilen mücadeleler, sadece o günün şartlarını değil, gelecek yüzyılları da belirler. Sakarya Meydan Muharebesi işte tam da böyle bir eşikte kazanılmış bir zaferdir. 23 Ağustos 1921’de başlayıp 13 Eylül’de zaferle sonuçlanan bu savaş, Türk milletinin yeniden varoluşunu dünyaya ilan etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın, askerlerine söylediği ve tarihe kazınan “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” sözü, sadece bir askeri strateji değil, aynı zamanda bir milletin iradesinin özetidir. Bu söz, vatanın her karış toprağı için mücadele edileceğini, hiçbir yere terk edilmeyeceğini ilan ediyordu.
Sakarya’da kazanılan zafer, yalnızca Yunan ordusunun geri püskürtülmesi değildi. O zafer, emperyalist güçlere verilen bir cevaptı: “Bu millet teslim olmaz.” İşte o gün, Anadolu halkının yorgun, fakir ama dimdik duran iradesi sayesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri daha da sağlam atıldı.
Bugün dönüp baktığımızda Sakarya’nın bize bıraktığı en büyük miras, birlik ruhu ve direniş iradesidir. Çünkü o günlerde Anadolu’nun dört bir yanından gelen köylüler, öğrenciler, öğretmenler, memurlar, yaşlısı genciyle herkes cepheye koşmuştu. Kadınlar, mermi taşımış, yaralı sarmış, köyler boşalmış ama mücadele sürmüştü. Herkes biliyordu ki bu savaş, sadece bir cephe savaşı değil, bir milletin kader savaşıydı.
Bugün ise cepheler değişti. Artık süngü yok, siperde bekleyen asker yok. Ama ekonomik baskılar, siyasi oyunlar, toplumsal kutuplaşmalar ve küresel güçlerin gölgesinde yeni savaşlar veriyoruz. Teknoloji çağında, bağımlılıklar ve yozlaşma da bir milletin geleceğini tehdit eden görünmez düşmanlar haline geldi. İşte tam bu noktada, Sakarya’nın ruhunu yeniden hatırlamak gerekiyor.
Sakarya bize şunu öğretiyor: Eğer bir millet kendi içinden bölünmezse, hiçbir güç onu yıkamaz. O gün ordunun imkânsızlıklarına rağmen kazanılan zafer, bugün bize “umutsuzluğa kapılma” lüksümüzün olmadığını gösteriyor.
Bugün Türkiye’nin en çok ihtiyacı olan şey, o günkü gibi dayanışma, sabır ve kararlılıktır. Çünkü Sakarya sadece bir muharebe değil, bir uyanıştır. Ve bu uyanış, her neslin yeniden öğrenmesi gereken bir derstir.
Unutmayalım: Sakarya, geçmişte kalmış sararmış bir tarih sayfası değildir. Her kriz, her zorluk, her tehdit karşısında yeniden canlanan bir ruhtur. Eğer o ruhu diri tutabilirsek, Türkiye’yi geleceğe güvenle taşıyabiliriz. Ve şunu bilmeliyiz ki: Sakarya’da yanan bağımsızlık ateşi, bugün de yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.