Eğitimde at sineği olmak

Uyuyanları dürterek uyandırmak: Kırk yıllık meslek hayatımda gördüm ki; profesöründen sokaktaki insanına kadar herkesin eğitime dair söyleyecek bir sözü var. Bilene de bilmeyene de saygım sonsuzdur. Fakat en zoru, biraz bilip çok bildiğini sananlardır. Çünkü onlar ne öğrenmeye açıktır ne de yol açmaya… İşte bu yarım bilgi hâli, eğitimin önündeki en sert duvarlardan biridir.
Yıllar boyu, hepimiz aynı fanusun içinde birbirimizi acımasızca eleştirmişiz. Emekli olunca anladım ki, gerçek başarı da vizyon da o fanusun dışına çıkma cesaretinde saklıymış. O gün karar verdim: Önce kendi kendimin “at sineği” olacaktım. Sordum, sorguladım, rahatsız ettim; uyuyanları uyandırmaya çalıştım. Sonra, eğitime gönülden bağlı dostların da birbirini dürtüp bu dar fanusun dışına çıkmasına öncülük edecek kıvılcımlar yakmaya niyetlendim.
Zamanla fark ettim ki mesele sadece müfredat değişikliği değil; ardında bin bir düğüm saklı koca bir yumağı çözmek gerekiyordu. Gelin, bu karmaşaya “at sineği” duyarlılığıyla yaklaşalım. Sorunları korkmadan masaya yatıralım, çözüm yollarını birlikte arayalım ve geleceğin eğitim planını hep birlikte yazalım.
Eğitim; sınavlarla, ders kitaplarıyla ya da yönetmeliklerle sınırlı değildir. Eğitim, bir milletin aynası, geleceğin pusulasıdır. Rotamızı, hedefimizi, yolumuzu bilmeden yola çıkamayız. Ne yazık ki bugün hem devlet hem de özel okullar, toplumun beklentilerini karşılamaktan uzaktır. Oysa her çocuk yalnızca bir ailenin değil, tüm bir ülkenin geleceğidir. Bu yüzden vicdan ile cüzdan arasında sıkışan velilerin sessiz çığlığını duymalıyız.
Her geçen gün çocuklarımızın gözlerindeki merak sönüyor. Öğrenme heyecanı yerini, sınav odaklı ezberin soğuk yüzüne bırakıyor. Oysa gerçek eğitim; düşündüren, sorgulatan, iyi insan ve iyi yurttaş olmayı öğreten bir yolculuktur.
Sokrates yüzyıllar öncesinden “Sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez” derken, yalnızca bireysel hayatı değil, eğitimi de kastediyordu. Eğitimde de “neden” ve “nasıl bir insan yetiştirmeliyiz?” sorularını sormadan gerçek öğrenmeye, dönüşüme ulaşamayız. Benim hedefim, Sokrates gibi, “Eğitimde at sineği” olarak sorunlara pozitif bir dokunuş yapmaktır. Çünkü bazı gerçekler, ancak rahatsız edilince fark edilir. Uyuyanı uyandırmak kolaydır; asıl zor olan, uyanık olduğu hâlde uyuyormuş gibi yapanı harekete geçirmektir.
Eğitim tarihimizin öncülerinden Hasan Âli Yücel’in hukuk fakültesindeyken yaşadığı bir olay, buna en güzel örnektir. Ünlü profesörlerinden biri “Okuduğunuzu anladınız mı?” diye sorar. Yücel, dürüstçe “Üç kez okudum ama anlamadım” der. Hoca ise alaycı bir ifadeyle “Anlayacaksın…” diye geçiştirir. Hasan Âli, “Siz ünlü bir profesörsünüz; ben anlamadım diye sordum, anlatmak sizin görevinizdir” diyerek karşılık verir. Bu olay onun içindeki eğitim ateşini yakar. Hukuk fakültesini bırakır; bilginin yalnızca okunarak değil, anlaşılır hâle getirilerek aktarılması gerektiğine inanır.
Atatürk’ün aydınlanma devrimini, Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un açtığı yolda yeniden hatırlamalıyız. Yerli, milli ve paydaş odaklı bir eğitim anlayışını, küllerin altındaki kıvılcımı yeniden alevlendirecek şekilde inşa etmeliyiz. Bu yüzden bakanından yöneticisine, öğretmeninden velisine, tüm eğitim paydaşlarına “eğitimde at sineği” olarak dokunmaya kararlıyım.
“Peki neden at sineği?” diye soranlara cevabım net: Çünkü Sokrates’in toplumun uyuşmuş yapısını sorgulayan, rahatsız eden, düşünmeye zorlayan tavrı bana ilham verdi. Ülkemdeki eğitim sorunlarını sıradan bir dille değil; düşündürücü ve çarpıcı bir üslupla anlatmak istedim.
Eğitimde At Sineği Olmak! fikrimi çok sayıda dostumla paylaştım. Çoğu, daha sempatik bir başlık önerisinde bulunurken, Artvin Öğretmen Okulu mezunu değerli yazar Murat Tuncel’in gülümseyerek, “Harika olmuş!” demesi her şeyin özeti gibiydi. O gülümseme, tam da benim hayalimle birebir örtüşüyordu. Diğer dostlarımın iyi niyetli uyarılarına elbette değer veriyordum, ancak kurduğum bu hayalden vazgeçmeye niyetim yoktu.
İyi insan, iyi yurttaş olmak yetmez. Güçlü bir toplum ve sağlam bir devlet için vicdanla aklı, hukukla adaleti buluşturmalıyız. Yasalar vicdanı yaralıyorsa, aklın rehberliğinde toplumun vicdanını uyandırmak, hepimizin ortak sorumluluğudur. Eğitimde de ezberi kırmalı, merakı çoğaltmalı, eğitimi yeniden hayatın merkezine yerleştirmeliyiz.
Eğitimde tanık olduğum sorunları ve bunlara dair çözüm önerilerimi kaleme almaktaki amacım, deneyimlerimi mezara götürmek değil; eğitimde umuda ihtiyaç duyan öğretmenlere ve çocuklara nefes olmak, yollarına yoldaşlık etmektir. Eğitimde yaşanan sorunları yalnızca eleştirmek için değil, çözüm sunmak için yapıyorum. Uykuları bölmek için değil; uyanışa eşlik etmek için… Balık verip gitmek yerine, birlikte balık tutmayı öğrenmektir. Çünkü eğitim, ancak birlikte yürürsek gerçek anlamına kavuşur.
Akın Karabağ