
Vizyonsuzların krallığı

Hz. İsa’ya sormuşlar:
“Ölü diriltmekten daha zor nedir?”
O da demiş ki:
“Gaflet uykusuna dalmış bir kalbi uyandırmak.”
Bu söz, binlerce yıl öncesinden bugüne süzülüp gelmiş bir hakikat.
Çünkü insanlık değişti ama kalplerin uykusu hiç değişmedi.
Bugün, sokaklarımızda dolaşan ölüler değil, ölü kalpler.
Anlatsan da anlamazlar
Anlatırsın, anlamazlar. Anlamadım deyip kestirip atarlar; çünkü anlamak, sorumluluk ister.
Oysa bilmek, taşın altına elini koymayı gerektirir.
Ama çoğu insan, elini taşın altına değil, taşın üstüne koyar.
Kendi küçük tahtlarını o taşların üstünde kurarlar.
Kurnazlıklarını vizyon, ilgisizliklerini tarafsızlık,
Sessizliklerini olgunluk diye süslerler.
Kendi yankılarını alkışlar, kendi gölgelerinde krallık kurarlar.
Bilirler ki sen çalıştıkça, düşündükçe, ürettikçe…
Onlar, senin emeğinin üstüne basarak yükselirler.
Sessiz çığlıkların bedeli
Sen emek verirsin, alın teri dökersin,
Uykusuz geceler, sessiz yorgunluklar biriktirirsin.
Onlar kazanır.
Sen ise bir gün kendi kendine sorarsın:
“Acaba değerli miyim?”
Takdir beklediğini bile itiraf edemezsin kendine.
Bazen bir tek “Nasılsın?” sorusunun
Bütün yorgunluğunu alacağını sanırsın…
Ama o ses gelmez. Çünkü kalpleri uyandırmak, ölü diriltmekten zordur.
Ve asıl tehlike, onların sessizliğine senin de susarak ortak olmandır.
O suskunluk büyür, sessiz çığlıklarını boğar.
Bir bakarsın, kendi öz şefkatini bile hiçe saymışsın.
Hakikatin sabırlı müttefiki
İşte tam da burada,
Kendi kaleni korumayı öğrenirsin.
Kurnazlıkla örülmüş duvarların
Bir gün sessizce çürüyüp yıkılacağını bilirsin.
Çünkü zaman, hakikatin en sadık müttefikidir.
Rüzgâr bir gün eser;
Taştan kaleler kum gibi savrulur,
Kendi yankılarında boğulup giderler. Ve o gün geriye yalnızca şunlar kalır:
Emekle, sabırla, vicdanla inşa edilmiş bir kalp. Yıkılmaz, eğilmez, susmaz…
Kurnazlıkla kazanılan tahtlar, sabırla bekleyen hakikate yenilir;
Kendi kalenizi yıkılmadan koruyun, çünkü en büyük zafer,
Kendi kalbinizi kaybetmemektir.