
Barış çok mu uzak?

Son günlerde siyasi kulislerde kimisi fısıltı, kimisi açıkça basın yayın manşetlerine koro halinde yansiyan ve ardından “ Barış için bir yol bulunabilir mi” tarzında kamuoyuna servis edilen “Öcalan’la ve tek adam rejimiyle yeni çözüm süreci olur mu?” tartışmaları, ilk bakışta iktidarın değişen Kürt stratejisine dair çok söz ve yazı yazılıyor, görüş ileri sürülüyor. İyi mi? Elbette!
Ancak bu yeni hamlenin zamanlaması, içeriği ve hedefleri dikkatli analiz edilmediğinde, demokrasi güçlerinin bir kez daha iktidarın oyun sahasına çekilmesi kaçınılmaz hale gelmesi riski çok büyük olduğunu düşünüyorum.
DEM Parti’nin tabanı, Kürt halkının tarihsel deneyimi bu oyunu daha önce çok gördü. Bugün de benzer bir tabloyla karşı karşıyayız; ancak fark şu: Bu defa iktidarın niyeti sadece Kürt hareketini oyalamak değil, tüm muhalefeti çözülmüş ve bölünmüş halde tutmak. Bu yazıda sorulması gereken asıl soru şudur: Bugün Kürt hareketinin önüne yeniden “beklenti” koyan her öneri, kime hizmet eder?
GERİLEYEN BİR İKTİDAR, DARALAN BİR ALAN
2025 yazı itibariyle AKP-MHP bloğu, sadece içeride değil, dış politikada da ciddi sıkışmalar yaşıyor. Ekonomi sürdürülebilir olmaktan çıktı. Devletin finansal kaynakları, yandaş sermayeye aktarılan servet transferleriyle kurudu. Emekçiler nefes alamıyor, gençler ülkeyi terk ediyor. Orta sınıf hızla yoksullaşıyor. Enflasyon artık “kontrolsüzlük” değil, “çöküş” habercisi.
Uluslararası düzlemde ise Erdoğan rejimi, Batı ile gerilimli ama karşılıklı bağımlılıklara sıkışmış, Rusya ve Çin ile pragmatik ama güvensiz ilişkilerle manevra yapıyor. ABD’nin Ortadoğu’da İsrail-Filistin savaşını merkezine alan yeniden yapılandırma çabaları Türkiye’yi oyun dışı bırakırken, İran, Mısır ve Suudi Arabistan gibi aktörlerin inisiyatif alması Erdoğan’ın bölgesel liderlik hayalini berhava etti.
Bu konjonktürde iktidar, içeride seküler muhalefeti CHP’nin içinden ve dışından bölme hamlelerine girişti. Bir yandan CHP’ye yüklenirken, diğer yandan “Kürt sorununda bizden başka çözüm adresi yok” algısını yaratmaya çalışıyor. Bu çift yönlü saldırı, hem Kürt seçmeni hem seküler muhalefeti etkisizleştirmeyi amaçlıyor.
DEM PARTİ NE YAPMALI?
Tam da bu yüzden DEM Parti’nin önündeki yol, yeni bir “çözüm süreci” hayaline kapılmak değil, halkın ve muhalefetin tüm kesimleriyle birlikte toplumsal barışı, eşit yurttaşlığı ve adaleti kurmak üzere bir mücadele hattı örmektir. Bugünkü koşullarda iktidarla “konuşmak” değil, “halkla birlikte yürümek” esastır.
Bugün Kürt halkı sadece kimlik mücadelesi değil, aynı zamanda emek, ekmek, özgürlük ve eşitlik mücadelesi de veriyor. Mesele, sadece dağdaki sesi duymak değil; ovadaki yoksulun, kadının, gencin, çiftçinin, işçinin çığlığını duymaktır. Mesele, Kürtlerin sorunlarını bir “ulusal güvenlik” meselesi olmaktan çıkarıp, Türkiye halklarının ortak demokratik geleceğine dair bir mesele olarak konumlandırmaktır.
BEKLEMEK TUZAKTIR
Bazı çevrelerce önerilen “sabır”, “yeni bir süreci bekleme” ya da “CHP'nin Kürt sorununa dair netleşmesini beklemek” söylemleri, Kürt hareketini edilgenleştirir. Oysa tarihsel deneyimler gösteriyor ki Kürt hareketi bekleyerek değil, yürüyerek, direnerek kazanımlar elde etti. Bugün de ihtiyaç olan, mücadeleyi büyütmek ve diğer halklarla, toplumsal kesimlerle ortak demokratik cepheyi örmektir.
Aksi halde, iktidarın kurduğu bu yeni “çözüm masası” bir masa değil, bir tuzaktır. Bu tuzakta Kürtler “konuşur”, iktidar ise seçim kazanmaya devam eder.
YENİDEN DEMOKRATİK BİR YOL
Demokrasi isteyen herkesin önünde bir seçenek var: Ne CHP’nin devletçi reflekslerine ne de AKP-MHP’nin bölme ve oyalama taktiklerine mahkûmuz. Toplumsal barış, halkların eşitliği ve emekçilerin özgürlüğü için birleşik, seküler, özgürlükçü ve adil bir demokrasi cephesi inşa edilebilir. DEM Parti bu cephenin kurucu gücü olabilir.
Yeter ki beklemekten vazgeçilsin.