
Bir Meclis üyesinin çaresizliği!

Bazen bir siyasetçinin sesi, yalnızca söylediklerinden değil, arkasındaki sessizlikten yankılanır. CHP’li Beykoz Belediye Meclis Üyesi Taner Aksu’nun son meclis toplantısındaki konuşması da tam olarak böyle bir yankıydı. Aylarca sustuktan sonra kürsüye çıkıp “Bu anlayışla devam edemem” diyebilen bir siyasetçiyle karşı karşıyayız. Ne yazık ki bu tür samimi çıkışlar, artık neredeyse haber değeri taşıyacak kadar nadir hale geldi.
Siyasetin boşalan anlamı
Aksu’nun konuşmasının merkezinde, siyasetin temel sorumluluğu olan “verilen sözün arkasında durmak” ilkesi vardı. Seçim döneminde çocuklara bir futbol sahası sözü vermiş. Verdiği sözü tutamadığı için üzgün. Bu, kulağa küçük bir konu gibi gelebilir ama aslında temsil makamındaki bir kişinin kendi vicdanıyla yüzleşmesidir. Çünkü o çocuklara verilen söz, sadece bir saha değil; siyasetin halka dair bir sözüdür, bir güven ilişkisidir. Ancak asıl trajedi burada başlıyor. Meclisteki siyasi aktörler, çocuklara saha yapmayı bile başaramaz hale geldiyse, hangi toplumsal sorunu çözebiliriz?
İktidar - muhalefet kısır döngüsü
Taner Aksu’nun isyanı yalnızca kendi yetersizliğiyle ilgili değil, sistemin bütünüyle işlemezliğine bir eleştiri. “İktidar-muhalefet olarak bir masanın etrafında oturup bunları gerçekleştiremiyoruz” diyor. Bu cümle, Türkiye’de sadece Beykoz’a değil, birçok belediyeye sirayet etmiş bir siyasi tutukluluğun özeti. Seçilmiş meclis üyeleri, birbirlerini sosyal medya manşetleriyle boğazlayıp, mikrofon başında siyaset gösterisi yaparken, saha gerçekleri birikiyor. Aksu’nun dediği gibi “Bu koltuklarda oturmanın hiçbir anlamı yok.” Çünkü halk, artık bir hizmet beklemiyor; en azından dürüstlük bekliyor. Aksu, bu dürüstlüğü gösteren nadir seslerden biri.
İmar üzerinden rant eleştirisi
Konuşmadaki en önemli bölümlerden biri, imar sorunu üzerinden müteahhit çıkarına karşı yapılan net duruştu. “Beykoz’da imar sorunu çözülecekse Beykozlunun kârı olacaksa çözülecek” demek, rant odaklı yerel politikalara karşı ciddi bir çıkıştır. Yıllardır imar planları, siyasi pazarlıkların ve ekonomik hesapların ana konusu oldu. Aksu’nun bu çıkışı, yerel halkın gerçek beklentilerini yeniden gündeme getirmesi açısından önemli.
Ama soru şu: Aksu yalnız mı?
Bir yalnızlığın itirafı mı?
Aksu’nun konuşması aynı zamanda siyasetçinin yalnızlığını da gözler önüne seriyor. “Kendimi acınacak durumda gördüğümde, bu işi devam ettirmemin bir anlamı yok” derken, aslında bu sistemin iyi niyetli insanları nasıl öğüttüğünü gösteriyor. Bir siyasetçi yalnızca muhalefetle değil, kendi partisinin iç dengeleriyle de mücadele ediyor. Alaattin Köseler’in tutukluluğu, Özlem Vural Gürzel’in vekaleti, iç siyasi çekişmeler… Bu tablo, Aksu’nun yalnızca vicdanıyla değil, siyasetle de kavgalı olduğunu gösteriyor.
Bir “rest” değil, bir çağrı
Bu konuşmayı “istifa resti” olarak görmek eksik olur. Bu aslında siyasete bir çağrıdır: Gelin artık halk için siyaset yapalım. Gelin bu koltuklara sadece oturmak için değil, sorumluluk almak için gelelim. Ve eğer bunu yapamayacaksak, yerimizi yapabilecek olanlara bırakalım. Ama bu çağrıya kim cevap verir? Gerçekten sahada çocukların gözünün içine bakarak siyaset yapanlar mı? Yoksa hâlâ “bu işler böyle” deyip yerel yönetimi de bir kariyer basamağı olarak görenler mi?
Beykoz üzerinden Türkiye’ye bir ayna
Taner Aksu’nun konuşması, yalnızca Beykoz Meclisi’ne değil, Türkiye’deki tüm yerel meclislere bir ayna tutuyor. Samimiyetle siyaset yapanlar mı ayakta kalacak, yoksa yine ezberci, rant odaklı bir anlayış mı baskın çıkacak? Aksu belki bu mecliste yalnız. Ama halk nezdinde samimi olan her ses, günün sonunda yalnız kalmaz.