Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
24°
Ara

Yüreğimiz Yangın Yeri

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Yüreğimiz Yangın Yeri

Şu yaz mevsimi var ya; insanın içi içine sığmadığı ayları sayarak beklediği ve doğanın kalbine kendini özgürce bırakma istediği. Güneşiyle, deniziyle, doğanın bin bir ahenge bürünmesiyle ve tüm canlıların yer yüzüne çıkışı ve hayat buluşuyla Tanrıdan bize armağan bir mevsim. Bunlar iyi hoş da ciğerimizin kül olduğu zamanları yaşıyoruz. Her yer alevlere teslim her yer toz duman. Yangın yerine döndü cennet vatanım. Nereye baksam bir duman, nereye baksam bir tufan. 

Cennetten vadi diye tabir ettiğimiz koylarımıza giremiyoruz. Güvenlik güçleri her girişte yolları kapatmış barikat kurmuş kimseleri sokmuyor. Neden? Yangına karşı önlem alınıyor. Yaz gelsin diye günleri ayları saydığımız, koyları ve güzellikleri görmek için kış aylarını heba ettiğimiz zamana acıyor insan. Sadece bu mu? İçimiz yanıyor kalbimiz ağrıyor. Her gördüğümüz alev topu kor olup düşüyor yüreğimize. 

Son 5-6 yıldır bu hep böyle. Haylini kurduğumuz ve görmek için sabırsızlandığımız her yer kapalı. Tam da yazın ortasında. Sebep neden nedir? Çözüm yok. Belki birileri kundaklıyor, belki bir cam parçası belki de bir sigara izmariti. Doğa ile beraber içimizi yakan bir ihmal var. Önlemi alınamayan bir sorun var. Bu sorun her yıl artarak, kanser hücreleri gibi ormanlarımıza dağılıyor ve en güzel yaşam alanlarımızı yok ediyor. 

Güzel olan her şey avucumuzun içinde “yandı bitti kül oldu” misali uçup gidiyor. Biz seyirciyiz! O yangın alanlarının içinde yanan ağaca, binlerce çeşit bitki örtüsüne, en sevdiğimiz çiçeğe seyirciyiz. Orman yanınca bir ağaç yanmaz sadece. Köklerin sarıp sarmaladığı karınca yuvaları yanar, dalı yuva bilmiş serçe yanar, çiçeğin üstünde uyumuş kelebek yanar. Kökünden gövdesine, dallarından yaprağına, orman sadece ağaç değildir; nefes alan binlerce candır. 

Adını siz koyun bahaneler bulun. Ekolojik yangın deyin, doğal afet deyin, küresel ısınma deyin, deyin de deyin bahane çok. Hiçbir zaman suçu kendimizde bulmadık ve bulmayacağız. Hal bu ki; biz değil miyiz yediğimizi içtiğimizi ormanın kalbine bırakan. Biz değil miyiz ormanı çöplüğe çeviren. Biz değil miyiz boşalan şişeleri ormanın ücra köşelerine hoyratça savuran. Biz değil miyiz oturduğumuz yerden kalkarken “birileri gelir burayı temizler hadi kalkalım” diyen. 

Biz yine biz, biz insan oğlu. Bir derenin içine masanı kurup, ayağını soğuk sulara sokup doğanın güzelliklerini unuttun. Sana yaşattığı keyfi huzuru göremedin, idrak edemedin. Nefes aldığın oksijeni doğaya borçlu olduğunun farkında değilsin. Mangaldaki ateşini bıraktın, sigaranın izmaritini bıraktın, yediğin içtiğin çöpleri toplamayı bıraktın. Ama bir gerçek vardı ki; doğa bir daha sana bu huzuru bu keyfi yaşatmayacaktı. Kendini yok etmek pahasına senin bir daha buraya ayak basmana izin vermeyecekti. Senin tüm yıl boyunca hayalini kurduğun koylardan, denizlerden ve Irmaklardan eser kalmayacaktı. 

Bu dünyanın yasası bellidir. Kim bir cana kıyarsa, kıydığı can kadar kendi yoluna ateş düşürür. Yakmakla, yok etmekle, insan kendi elleriyle kendini yakar. Toprak unutmaz, hava unutmaz, su da ağaç da unutmaz. Küllerini gök yüzüne savurur ama ateşi geri getirir. Ormanı korumak; nefesi, yaşamı, geleceğini korumaktır. Unutma: Bir kıvılcım sadece dalları değil, İnsanın vicdanını da kül eder.

Sağlıcakla…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *