
Çocuklar Gülsün Diye: Gülben Ergen’in Yürekle Yazdığı Hikâye” Bir Başlangıcın Ardından

Her sanatçının sahnesi vardır. Kimisi sahnede alkışlarla yaşar, kimisi gözlerle… Ve kimisi sahneden indiğinde asıl hayatının perdesini aralar. Gülben Ergen, işte tam da böyle bir kadın. Şarkılarıyla kalplere dokundu, gülüşüyle umut oldu. Ama sahneden indikten sonra başlattığı yolculuk, onu sadece bir sanatçı değil, bir vicdan temsilcisi haline getirdi. O artık yalnızca melodilerin kadını değil, Türkiye’nin dört bir yanına iyilik götüren bir yürek, bir anne, bir abla, bir yoldaş oldu.
“Çocuklar gülsün diye” demişti bir gün. Ve bu cümleyi hayatının manifestosu haline getirdi. Bir dilek değil, bir görev gibi gördü bu sözü. Çünkü onun için çocukların gülüşü sadece bir tebessüm değil, bir ülkenin geleceğiydi.
Geçtiğimiz günlerde Bayburt’ta açılan anaokulu, bu büyük hayalin bir diğer adımıydı. Ama bu kez okulun adında bir umut, bir hüzün ve bir anma vardı: Mattia Ahmet Minguzzi Anaokulu… Bu okul bir çocuğun hatırasını, yüzlerce çocuğun kahkahasıyla yaşatacak. Ve orada sadece bir bina yükselmedi; sevgiyle yoğrulmuş bir anıt dikildi vicdanlara.
Açılışa Mattia Ahmet’in annesi Yasemin Minguzzi ve babası Andrea Minguzzi de katıldı. Gözlerinde hüzünle karışık bir minnettarlık vardı. Çünkü onlar biliyordu ki evlatlarının ismi artık sadece kalplerinde değil, dağların arasında bir okulda, küçücük ellerin defterlerinde, ilk hecelerde yaşayacaktı.
Ve bu duygunun mimarı, Gülben Ergen’di.
Bir Kadının İçindeki Millet
Gülben Ergen’i sadece bir pop yıldızı olarak tanımış olanlar, belki onun içindeki devleti göremedi. Oysa Gülben, yıllardır yürüttüğü sosyal sorumluluk projeleriyle adeta bir “gönül devleti” kurdu. O, sahnede alkışları alırken sahne arkasında sınıflar inşa etti. Işıkların altında parladığı kadar, Anadolu’nun tozlu yollarında da yürüdü. Her okul, onun bir şarkısı gibiydi. Her çocuk gülüşü, onun attığı bir notaydı.
Bir gün, bir gazeteci ona “Bu kadar yükün altına neden giriyorsunuz?” diye sorduğunda hafifçe gülümsedi ve “Bana hiçbir şey olmaz” demişti. O cümle belki de sadece kendini değil, tüm kadınları, tüm anneleri, tüm umudu taşıyordu. Çünkü o, umudun kadın haliydi.
Hayırda Yarışan Sanat
Hayatının bu döneminde Gülben Ergen, sanatçı kimliğini hayır işleriyle taçlandırdı. “Popülerlik bir araçtır, iyilik bir amaç” dercesine, tanınırlığını sadece albüm satışları için değil, ihtiyaç sahibi çocuklar için kullandı. Sosyal medyada bir okulun temelini attığında, binlerce kişi daha umutlandı. Belki kendi çocukları o okulda okumayacaktı, ama başka çocukların gözyaşları dinecekti.
Ve şimdi Bayburt’ta yükselen o okul, sadece bir eğitim yuvası değil; bir vicdan meşalesi, bir anne duası, bir evlat hatırası ve bir sanatçının en büyük sahnesiydi.