
24 Ekim Kararı CHP’ye Darbe mi, Fırsat mı Olacak?

*_“İktidarın istediği CHP’yi iç tartışmalara hapsetmek. CHP’nin yapması gereken ise halkın gerçek gündemini unutturmadan, mağduriyetin içinden yeni bir toplumsal güç çıkarmak.”_*
Malumunuz, Türkiye’de şu anda en büyük gündem Cumhuriyet Halk Partisi’nin şaibeli kurultay davaları. Bu mesele, inatla kamuoyunun ve medyanın tartışma başlığı olmaya devam ediyor. İnsanlar kendi kendine şu soruyu sormaktan geri duramıyor: “24 Ekim’de mahkemeden ne çıkacak?”
Benim öngörüm şu: Mahkeme 24 Ekim’de CHP aleyhine bir karar verecek. “Kurultay şaibelidir” denilecek ve hem parti içinde hem de kamuoyunda bu karar haftalarca tartışılacak. Ardından seçimlere belki kısa bir süre kala başka bir mahkeme devreye girecek ve bu kararı bozacak. Böylece sözde hukuk ve adalet yerini bulmuş gibi gösterilecek. Ama o zamana kadar amaç çoktan gerçekleşmiş olacak: CHP’nin enerjisi iç tartışmalara harcanacak, parti bir süre kendi içine kapanacak, iktidar ise bu sürede zaman kazanacak.
24 Ekim’de verilecek mahkeme kararı sadece bir parti içi mesele değildir. Bu karar, Türkiye siyasetinin kalbine atılmış bir taş gibidir. Çünkü mesele, bir kurultayın şaibeli olup olmadığı değil; bir muhalefet partisinin geleceğinin hukukun gölgesinde dizayn edilmesidir.
Hatırlayın İstanbul İl Başkanlığı krizini. Polis zoruyla binaya sokulan Gürsel Tekin, ardından yeni bir bina açarak “ben seçilmişim” diyen Özgür Çelik, birbirine giren kongreler, yetkisiz mahkemeler ve sonunda YSK’nın verdiği mazbata… Kaos sahnelenmişti. Amaç belliydi: Meşruiyeti tartıştırmak, güveni kırmak, seçmeni “bunlar ülkeyi yönetemez” dedirtmek. Bugün aynı oyunun daha büyük perdede oynandığını görüyoruz.
Eğer mahkeme “Kurultay şaibelidir” derse, bu yalnızca Özgür Özel’in genel başkanlığını değil, CHP’nin yarınını da tartışmaya açar. Muhalif kanatlar olağanüstü kurultay ister, Kılıçdaroğlu’nun adı yeniden masaya gelir, parti aylarca kendi gölgesiyle kavga eder. Seçmen ise “yarını göremiyorum” diyerek başka limanlara bakmaya başlar. İktidar için bundan daha büyük bir siyasi hediye olabilir mi?
Tam da burada işin en kritik boyutu seçmen psikolojisinde ortaya çıkar. Çünkü seçmen şunu düşünebilir: “Evet, CHP bize umut veren, sorunları çözebilecek bir parti. Ama iktidar hâlâ çok güçlü; yargı politik kararlar verdiği sürece biz CHP’ye oy versek bile bu oyların bir karşılığı olmayacak. Verdiğimiz destek sonuç üretmeyecek, hatta parçalanmışlıkla birlikte boşa gidecek.” İşte tam da bu algı, iktidarın istediği kırılma noktasıdır: CHP’yi destekleyenlerin kendi umutlarından uzaklaşması.
Ama işin ironisi şu: Bu strateji ters tepebilir. Çünkü mağduriyet Türk siyasetinde çoğu zaman beklenmedik bir güç üretmiştir. İktidarın “CHP’yi dağıtma” hamlesi, topluma “CHP’ye oyun oynanıyor” algısını hissettirdiği anda, kırılmak istenen güven yeniden büyüyebilir. İşte o an siyaset bambaşka bir yola evrilir.
Ve tam da bu noktada CHP’nin yapması gereken şey yalnızca kendi onur mücadelesini vermek değildir. Bu mücadele, tek başına bir partinin kavgası olarak kalmamalı. CHP, üzerine gelen baskıya ve yargı oyunlarına karşı direnirken bu direnci büyütmeli; diğer tüm muhalif partileri de yanına çekebilmeli, ortak bir demokrasi cephesi inşa etmelidir. Çünkü mesele artık sadece bir kurultayın şaibesi değil, bütün bir muhalefetin varlık meselesidir.
Ancak bütün bu girişimlere rağmen CHP’nin asıl sorumluluğu, iktidarın dayattığı kaos gündeminin tuzağına düşmemektir. CHP’nin gündem belirleme misyonu kesintisiz devam etmeli; açlık, yoksulluk, işsizlik, ekonomik kriz, eğitimdeki çöküş, sağlık sorunları ve toplumun geneline sirayet eden şiddet dalgası bıkmadan usanmadan gündemde tutulmalıdır. Çünkü iktidarın en büyük stratejisi tam da bunları unutturmak, halkı sahte tartışmalarla meşgul etmektir.
Üstelik tek tipleşen ve sıkışan medya ortamında CHP, kendi alternatif medyasını yaratmalı; özellikle sosyal medyada güçlü bir hat kurarak iktidarın görünmez kılmaya çalıştığı her meseleyi diri tutmalıdır. Bu, yalnızca bir siyasi mücadele değil; halkın hakikati öğrenme hakkını savunmanın da yoludur.
24 Ekim’de mahkeme ne derse desin, aslında karar şunu gösterecek: Türkiye’de siyaset sadece sandıkta değil, hukukun siyasallaştırılması üzerinden de şekilleniyor. CHP bu tablonun figüranı mı olacak, yoksa mağduriyetin içinden yeni bir güç çıkararak başrole mi yükselecek? İşte asıl soru bu.