Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
20°
Ara

İsrail- iran savaşının Jeo-stratejik hedefleri

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
İsrail- iran savaşının Jeo-stratejik hedefleri

Ortadoğu’da 12 gün süren İsrail-İran çatışması, doğrudan bir savaş olmaktan çok dolaylı yollardan (vekâlet savaşları, siber saldırılar, suikastler, hava operasyonları vb.) sürdürülen uzun soluklu bir jeopolitik mücadele oldu. Bu çatışmanın temel stratejik hedefleri, her iki taraf açısından farklı ve çok katmanlı. Zira Çatışan iki ülke İsrail ve İran’ın iç siyaset boyutları olduğu ABD’nin iç siyaset ve bölgesel dengeleri de çatışmanın her iki tarafına sirayet etti.

İSRAİL'İN STRATEJİK HEDEFLERİ:

İran’ın nükleer kapasitesini durdurmak veya geciktirmek:

İsrail, İran’ın nükleer silah geliştirmesini kendi ulusal güvenliği için varoluşsal bir tehdit olarak görmektedir. Bu nedenle, İran’ın nükleer programını sabote etmek, bilim insanlarına yönelik suikastler ve tesislere yönelik saldırılar düzenlemek gibi önleyici adımlar atmaktadır.

İran destekli vekil güçlerin (Hizbullah, Hamas, Şii milisler vb.) etkisini kırmak:

İsrail, İran’ın Lübnan, Suriye, Gazze ve Irak’ta etkili olan milis gruplar aracılığıyla çevresini kuşattığını düşünmektedir. Bu yapıları zayıflatmak, silah sevkiyatlarını engellemek ve askeri altyapılarını vurmak İsrail’in önceliklerindendir.

Suriye'de İran etkisini sınırlandırmak:

İsrail, İran’ın Suriye’de kalıcı askeri varlık kurmasını engellemeye çalışmaktadır. Bu kapsamda, Suriye içinde İran’a ait ya da İran destekli hedeflere yönelik yüzlerce hava saldırısı düzenlemiştir.

Bölgesel caydırıcılığını ve üstünlüğünü korumak:

İsrail, askeri ve istihbari kapasitesini kullanarak bölgedeki caydırıcılığını sürdürmeyi, Arap ülkeleriyle kurduğu normalleşme ilişkilerini (örneğin Abraham Anlaşmaları) İran’a karşı bir denge unsuru olarak kullanmayı hedeflemektedir.

Umman’daki ABD-İran müzakelerini sabote ederek İran’ı zor duruma düşürmek

İRAN’IN STRATEJİK HEDEFLERİ:

İsrail karşıtı vekil ağlar kurarak caydırıcılık oluşturmak:

İran, özellikle Hizbullah, Hamas, İslami Cihad ve Irak-Suriye’deki Şii milis grupları aracılığıyla İsrail’e karşı "asimetrik" bir tehdit oluşturarak doğrudan çatışmadan kaçınırken etkili olmayı amaçlamaktadır.

Bölgesel nüfuzunu artırmak ve “direniş ekseni”ni pekiştirmek:

İran, kendisini İsrail ve Batı’ya karşı direnen “İslami direnişin lideri” olarak konumlandırmakta, bu ideolojik yaklaşımı askeri-stratejik hedeflerle birleştirmektedir.

İsrail’i sürekli baskı altında tutarak yayılmacı planlarını engellemek:

İran, İsrail’in Arap dünyasıyla normalleşmesini ve bölgedeki etkisini sınırlamak için bu ülkeye sürekli baskı uygulamaya çalışır.

İç kamuoyunu konsolide etmek:

İsrail karşıtı söylem, İran’da iç politikada rejimin meşruiyetini pekiştirmek için sıkça kullanılmaktadır. Özellikle kriz dönemlerinde dış düşman algısı birleştirici rol oynamaktadır.

ORTAK NOKTALAR & RİSKLER:

Dolaylı savaşlar ve vekiller üzerinden yürütülen çatışma, doğrudan savaş riskini azaltmakla birlikte zaman zaman kontrolden çıkma tehlikesi barındırır.

Siber savaş, suikastler, istihbarat savaşları, iki ülkenin de stratejik hedeflerini elde etmek için başvurduğu düşük yoğunluklu ama etkili yöntemlerdir.

Bölgesel ülkeler (örneğin Suudi Arabistan, BAE, Suriye, Lübnan) bu çatışmada bazen taraf olur, bazen arabulucu rolüne soyunur.

İsrail-İran geriliminin perde arkasında çok katmanlı bir mücadele yer alır. Bu çatışma, sadece askeri değil; aynı zamanda siyasi, ekonomik, diplomatik ve stratejik alanlarda da kendini gösteriyor

SİYASİ BOYUT

İran açısından:

Rejim ideolojisi: İran İslam Cumhuriyeti’nin resmi ideolojisi, İsrail’i "Siyonist rejim" olarak tanımlar ve onu gayrimeşru bir yapı olarak görür. Bu ideolojik düşmanlık, İran’ın hem iç siyasetinde hem dış politikasında İsrail karşıtlığını bir araç olarak kullanmasına yol açar.

İç meşruiyet aracı: Rejim, iç politikada yaşanan ekonomik krizler, protestolar veya reform çağrılarına karşı halkı dış düşman üzerinden konsolide etmeye çalışır.

Suriye ve Lübnan üzerinden etki sahası kurma çabası: İran, Şii hilali oluşturma hedefi doğrultusunda, İsrail'in kuzey sınırında siyasi etkisini artırmak istemektedir.

İsrail açısından:

Ulusal güvenlik önceliği: İran, İsrail için varoluşsal bir tehdit olarak kodlanmıştır. Bu nedenle İsrail'de İran karşıtı sert politikalar hem sağ hem merkez siyaset tarafından desteklenmektedir.

Seçim süreçlerinde kullanımı: İran’a karşı askeri başarılar veya sert söylemler, İsrail’de seçim dönemlerinde oy kazandırıcı unsurlar olabilir

 

EKONOMİK BOYUT

İran için:

Ambargoların etkisi: İsrail’in ABD üzerindeki etkisiyle İran’a yönelik ekonomik yaptırımların sürmesi, İran ekonomisinin zayıflamasına yol açıyor.

Petrol ve ticaret yolları: İran’ın İsrail karşıtı pozisyonu, bölgedeki bazı Arap ülkeleriyle ticari ilişkiler kurmasını da zorlaştırıyor.

İsrail için:

Silah ve savunma sanayi kazancı: İran tehdidi, İsrail'in savunma sanayiine (örneğin Demir Kubbe, casusluk teknolojileri, füze sistemleri) yatırım yapılmasını artırmış, bu da ihracat gelirlerini yükseltmiştir.

Enerji ve gaz politikaları: İran'ın bölgedeki etkisini sınırlama amacıyla İsrail, Doğu Akdeniz gazını Avrupa’ya taşıma projelerinde alternatif enerji merkezi olmaya çalışmaktadır.

DİPLOMATİK BOYUT

İsrail’in hamleleri:

Arap ülkeleriyle normalleşme: İran tehdidini öne sürerek, BAE, Bahreyn, Fas gibi ülkelerle ilişkilerini normalleştirdi (Abraham Anlaşmaları).

ABD-AB ittifakı: İsrail, İran’a karşı Batı blokunun desteğini almakta oldukça başarılı. Özellikle ABD Kongresi’nde güçlü bir İsrail lobisi bulunmaktadır.

İran’ın hamleleri:

Direniş ekseni: İran, Suriye, Irak, Lübnan, Yemen’deki müttefikleriyle “direniş ekseni”ni genişletmeye çalışır.

Doğu ile yakınlaşma: Yaptırımlar karşısında Çin ve Rusya ile stratejik ortaklık kurarak diplomatik yalnızlığı kırmaya çalışıyor (örneğin 25 yıllık İran-Çin iş birliği anlaşması).

 

STRATEJİK/ASKERİ BOYUT

Vekâlet savaşları: İran, doğrudan İsrail'le savaşmak yerine Hizbullah (Lübnan), Hamas ve İslami Cihad (Gazze), Haşdi Şabi (Irak), Zeynebiyyun/Fatemiyyun (Suriye) gibi grupları kullanıyor.

İsrail’in önleyici doktrini (Begin Doktrini): İsrail, düşmanlarının nükleer silah edinmesini beklemeden müdahale etme hakkını kendinde görüyor (Irak - 1981, Suriye - 2007, İran hedefli operasyonlar).

Siber savaş: Özellikle İran'ın nükleer tesislerine yönelik Stuxnet virüsü gibi siber saldırılar, çatışmanın yeni boyutudur. İran da misillemeler yapmaktadır.

İstihbarat savaşları: Mossad ve İran istihbaratı (VEVAK/IRGC) arasında Orta Doğu, Afrika ve Avrupa’da yoğun bir gölge savaşı yürütülüyor.

SONUÇ:

İsrail-İran gerilimi, sadece bir askeri tehdit değerlendirmesi değil; aynı zamanda jeopolitik rekabet, mezhep farklılıkları, ideolojik zıtlıklar ve büyük güçlerin (ABD, Çin, Rusya) vekalet savaşı alanıdır. Bu çok boyutlu yapı, tarafların attığı her adımın hem bölgesel hem küresel sonuçları olmasına neden olur. İsrail-İran geriliminde Çin, ABD ve Rusya, doğrudan taraf olmasalar da bu çatışmanın şekillenmesinde, derinleşmesinde ve sınırlanmasında kritik roller oynarlar. Bu üç büyük gücün her biri, bölgedeki çıkarlarını korumak amacıyla farklı pozisyonlar alır.

Buraya kadar okuduklarınız yapay zekanın olayı anlama kabiliyetiydi. Dolayısıyla iki ülke arasındaki çatışmaya robotların mekanik bakış açısını size yansıtmak istedim. Öncelikle yapay zekaya katılmıyorum; zira 12 günü adeta resmi açıklamalarına göre hakim söyleme yönelik bir değerlendirme yapmış ve analiz büyük oranda eksik ve farklı bakış açısını hiç irdelemeyerek sorunun perde arkasına yönelik bir değerlendirme yapmamıştır.

Şöyle ki ABD, 21 Haziran'da İran'daki üç nükleer tesisi bombaladı. Bu, 12 Haziran'da İsrail savaş uçaklarının ülkeye geniş çaplı saldırı başlatmasıyla başlayan savaşı/çatışmayı önemli ölçüde tırmandırdı.Ancak şuanda tüm dünya, bu atışların yapılıp-yapılmadığını ve/ya atışların nitelikli bir hasar verip/vermediğini konuşuyor. Üstelik bu sorular ve cevapları komplo düzleminde değil; baya baya CNN,RUETERS, WP, Guardian, New York Times, WSJ ve BBC gibi önemli medya kuruluşları ABD medyası ile Netayahu, Trump ve Hamaney dile getiriyor.

Buradan yola çıkarsak ABD kör atış yaparak süreci ve gerilimi bitirmek istedi. Keza ABD, İsraili saldırı pozisyonunda değil ama savunma pozisyonunda İsrail’in yanında yer aldı. Özetle ABD, İsrail’in İran’a yönelik saldırısını desteklemedi. Bu değerlendirmeyi saha gerçekliği, İsrail’in Trump’a yönelik sitemi, Trump ve Dış İşleri Bakanı Marco Rubio’nun açıklamalarıyla da tespit edebilmek mümkün.

ABD-İsrail'in İran'a karşı sürdürdüğü savaşta hayatını kaybedenlerin sayısı 600’dan fazlaydı. Yani saldırı bir tiyatro değildi. Ancak İsrail, İran’da stratejik ve siyasi hedefler vurarak ülkedeki batı yanlısı kliklere alan temizledi. İran’da iç siyaseti şekillendirdi. Bu bağlamda Ayetullah Hamaney sonrası için Ayetullah Müştaba ile devrim kurucusu Ayetullah Humeyni’nin torunu Hasan Humeyni arasında müstakbel Ayetullah’ın kimin olacağı konusu sert siyasi bir hava söz konusu. Nitekim İsrail’de devrim muhafızları ve Müşteba’yı destekleyen tüm unsurları vurdu. Şimdilik İran'a yönelik bombalamalar durdu ama kırılgan bir ateşkes yürürlükte kalmaya devam ediyor

Keza İsrail genelkurmay başkanı Korgeneral Eyal Zamir: “ABD ve İsrail'in bölgedeki uzun süredir devam eden stratejik hedeflerine ulaşma konusunda kararlı olduklarını yansıtıyor. İran rejimini çökertmek ve Körfez'in geniş petrol ve doğalgaz rezervleri üzerinde kontrolü yeniden sağlamak” olduğunu açıkladı

Şimdi, Filistin halkına karşı yaklaşık iki yıllık artan bir soykırımın ardından, İsrail saldırmak için zaman buldu. İran'a karşı savaş, yıllardır süren bir birikimin doruk noktasını işaret ediyor - hem İsrail hem de Amerikan kuruluşlarının bölgedeki en kalıcı düşmanlarına saldırmak için ortak bir arzusu. Ayrıca, her iki toplumdaki artan iç krizlerden ve çelişkilerden bir dikkat dağıtma işlevi görüyor.

Nitekim İran'ın en büyük ticaret ortağı olan Çin, bu savaşın arkasındaki nihai hedeftir. Çin'e karşı savaşa hazırlanmaya odaklanan Trump yönetimi, İran’da Batı karşıtı yönetimin boyun eğmesini veya görevden alınmasını Çin ile savaşa doğru kritik bir stratejik adım olarak görüyor. Böylelikle hem İran’da batı yanlısı bir hükümet tesis etmek istiyor. Hemde Çin-İran ilişkisinin stratejik boyutunu çökertmek istiyor.  Bu durum, muazzam enerji rezervlerini geri kazanmanın ve ABD'nin dünyanın en kritik jeopolitik darboğazlarından ikisi olan Basra Körfezi ve Hazar Denizi üzerindeki hakimiyetini yeniden tesis etmenin yolunu açıyor.

ABD ve İngilizlerin İran'daki menfaatleri

90 milyondan fazla insana ev sahipliği yapan İran, Orta Doğu'nun en kalabalık ikinci ülkesidir. Ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri'nin 2003'te işgal edip harap ettiği Irak'ın iki katı büyüklüğündedir. İran'ın petrol zenginliği, bir asırdan fazla bir süredir onu doğrudan ABD ve İngiliz emperyalizminin hedefi haline getirmiştir. 1908'de İngiliz jeologlar İran'da dünyanın en büyükleri arasında yer alan devasa petrol yatakları keşfettiler. İngiliz devleti, günümüzün BP'sinin öncüsü olan Anglo-Persian Oil Company'yi (APOC) kurmak için hızla harekete geçti. İran'ın petrolü Britanya'ya muazzam karlar sağlarken, İran halkı neredeyse hiç kar elde etmedi.

1940'ların sonlarında, bu zenginliği geri almaya çalışan güçlü bir grev ve protesto hareketi ortaya çıktı. Başbakan Muhammed Musaddık ve Ulusal Cephe tarafından yönetilen hareket, petrol endüstrisini millileştirmeyi, toprakları yeniden dağıtmayı ve monarşinin gücünü sınırlamayı amaçlıyordu. Ilımlı bir burjuva milliyetçisi olan Musaddık, bir denge kurmaya çalıştı - ABD'ye ulaştı ve orduyu kitle hareketinin bazı kesimlerine karşı konuşlandırdı - ancak onun yarı önlemleri bile İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri için fazla görüldü.

1953'te CIA ve İngiliz istihbaratı, Musaddık'ı deviren ve Şah'ı yeniden kuran bir darbe olan "Ajax Harekatı"nı düzenledi. Generalleri satın almak ve şiddet yanlısı çeteleri harekete geçirmek için İran'a para akıtıldı. Tanklar Tahran'a girdi. Bunu, acımasız baskılarla uygulanan yirmi yıllık Muhammed Rıza Pehlevi diktatörlüğü izledi. On binlerce işçi ve sosyalist hapse atıldı, işkence gördü veya öldürüldü. İran'ın petrolü bir kez daha Batılı şirketlere aktı ve merkezde BP vardı.

Şah döneminde İran sadece önemli bir petrol üreticisi değil, aynı zamanda ABD'nin daha geniş Avrasya çemberi boyunca güç projeksiyonu için ileri bir operasyon üssüydü. 1953 darbesinin ardından ABD, İran'ın askeri ve istihbarat servislerini modernize etmeye yardımcı oldu ve Sovyet sınırına yakın, füze testlerini ve askeri iletişimleri izlemek için kullanılan kritik sinyal istihbarat istasyonu da dahil olmak üzere bir gözetleme tesisleri ağına erişim sağladı. Bu karakollar, ABD'nin Sovyet topraklarına derinlemesine bakmasına olanak sağladı ve İran'ı Orta Doğu, Kafkaslar ve Orta Asya'da komünist etkiye karşı bir siper olarak konumlandırmaya yardımcı oldu.

Şah'ı deviren ve Ayetullah'ları iktidara getiren 1979 İslam Devrimi'nin ardından Irak, ABD'nin örtük onayıyla İran'ı işgal etti. 1982'den itibaren Reagan yönetimi, acımasız sekiz yıllık savaş boyunca Saddam Hüseyin'e silah, istihbarat ve siyasi destek sağladı.

1990'lardan beri ABD, sürgündeki monarşistleri ve muhalif grupları finanse etmek için milyarlarca dolar harcarken, İran ekonomisini mahveden ve kitlesel yoksulluğa neden olan felç edici yaptırımlar uyguladı. Bu politikalar rejimi devirmeyi başaramadı—ama muazzam bir acı yaratmayı başardı.

2017'de büyük protestolar patlak verdi ve 85 şehre yayıldı. Bu gösteriler ABD tarafından kontrol edilmiyordu ancak hem burjuva milliyetçi İslam Cumhuriyeti'ne hem de ülkeye uygulanan emperyalist baskıya karşı yaygın bir nefreti yansıtıyordu.

 

 

 

 

 


 



 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *