Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
14°
Ara

Değerler erozyonu: Paranın egemenliği ve toplumsal çürüme

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Değerler erozyonu: Paranın  egemenliği ve toplumsal çürüme

Günümüzde toplumsal değerlerin neredeyse tamamı, kapitalizmin dayattığı ekonomik göstergelerle ölçülür hale gelmiştir. İnsanlar, yalnızca maddi kazançlarını artırmaya odaklanırken, ahlaki değerler, kültürel normlar ve gelenekler birer birer göz ardı edilmektedir. Kapitalizm, toplumun en derin katmanlarına nüfuz ederek bireyleri yalnızca tüketici olarak görürken, insanlık adına taşıdığımız erdemlerin yerini çıkar ilişkileri ve materyalist bir bakış açısı almıştır. 

Bu durumun en belirgin yansımasını, sosyal medyanın yükselişiyle birlikte daha net görmekteyiz. Instagram ve TikTok gibi platformlar, bireylere kendilerini ifade etme imkanı sunuyor gibi görünse de, bu özgürlük çoğu zaman ahlaki yozlaşmayı besleyen bir araca dönüşmektedir. İnsanlar, sadece ekonomik gelir elde etmek ve kolay yoldan para kazanmak için tüm etik değerlerini hiçe sayarak yayınlar yapmakta, değerler üzerinden şöhret ve servet devşirmektedir. Ne yazık ki, sosyal medya artık toplumun dışladığı kişi ve grupların manipülatif içeriklerle görünürlük kazandığı bir mecra haline gelmiştir. 

Ancak daha trajik olan, toplumun ölçme ve değerlendirme kriterlerinin tamamen ekonomik göstergelere indirgenmiş olmasıdır. Para, artık yalnızca bir değişim aracı değil, bireylerin ve grupların değerini belirleyen bir ölçü birimine dönüşmüştür. Bugün ekonomik olarak güçlü olan kişiler; hırsızlık, yolsuzluk, hatta ahlaksızlık gibi eylemlerini meşrulaştırmakta ve toplumdan ciddi bir tepki almak yerine destek görmektedir. Bu, yalnızca bireysel bir sorun değil, toplumsal vicdanın ve ahlaki duruşun erozyona uğradığını gösteren endişe verici bir tablodur. 

Toplumların ilerlemesi ve büyümesi yalnızca ekonomik göstergelerle ölçülemez. Gelişmenin en önemli unsurlarından biri, ahlaki bir temel üzerine inşa edilmiş sosyal yapıdır. Toplum, bireylerin karakterinden bağımsız düşünülemez ve bireylerin ahlaki değerler konusundaki zaafları, toplumsal yapının da zaaflarını oluşturur. Nitekim büyük düşünürlerin çoğu, bir milletin varlığını sürdürebilmesinin en temel koşulunun ahlak olduğunu vurgulamıştır. Ahlaki temelden yoksun bir toplum, sahip olduğu tüm maddi kazanımlara rağmen çürümeye ve çözülmeye mahkumdur. 

Bugün toplum olarak kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: Birey ve toplum olarak neye sahibiz ve bu sahip olduklarımız, bizi gerçekten mutlu ve huzurlu kılıyor mu? Eğer ahlak zemininde yükselen bir değer sistemimiz yoksa, kazandığımız her şeyin birer yanılsamadan ibaret olduğunu kabul etmeliyiz. Netice itibariyle toplumları yücelten ve geleceğe taşıyan unsur, ahlaklı bireylerden oluşan bir sosyal yapıdır. Bu yapının güçlenmesi, ancak bireylerin ve toplumun değerler sistemini yeniden gözden geçirmesiyle mümkündür. 

Kapitalizmin ve tüketim kültürünün oluşturduğu bu ahlaki buhrandan kurtulmak için her bireyin önce kendi iç dünyasında bir sorgulama yapması, ardından toplumsal dayanışmayı güçlendirecek adımlar atması gerekmektedir. Paranın, bireysel ve toplumsal ölçüt olarak kullanılmadığı, insan onurunun, ahlakın ve erdemin yeniden değer kazandığı bir toplum için çabalamak, hepimizin ortak sorumluluğudur.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *