SÖYLEŞİ: EKREM HACIHASANOĞLU
Psikoloji Bilim Uzmanı Zerrin Işık, Türkiye'yi derinden sarsan Narin Güran cinayetinin psikolojik perde arkasını anlattı. Tutuklu sanıkların duruşmada sergilediği tavırları bilimsel olarak değerlendiren Işık, Narin cinayetinin toplumsal etkilerini ve çocuklar üzerinde bıraktığı travmaya ışık tuttu. Bu tür olayların önlenebilmesi için aile sistemi üzerinde durulması gerektiğini ifade eden Işık, “Tek başına cezai yaptırımların çocukları korumaya yetmediğini görüyoruz” dedi.
Hem çocuk gelişimi hem de psikoloji bilim uzmanı olarak, Narin çocuk cinayeti ile ilgili genel değerlendirmeniz nedir?
Türkiye’de çocuklar benzer şekilde kayboluyor ve benzer şekilde öldürülüyor. Cezai yaptırımlar dışında burada sorgulamamız gereken birden fazla konu var. Çünkü tek başına cezai yaptırımların çocukları korumaya yetmediğini görüyoruz. Çocukları koruyabilmemiz için; ailenin eğitim düzeyini, ailenin ve toplumun ahlak düzeyini, ailenin ve toplumun çocuğa verdiği değeri ve toplumun çeşitli kültürel anlayışlarını da sorgulamamız gerekiyor. Çocukların sağlıklı bir ortamda gelişip büyüyebilmesi ve onları şiddet/istismar ve ihmal gibi yaşamını tehlikeye atan etkenlerden koruyabilmek için temelde aile sistemi üzerinde durmamız gerekiyor. Kayıp çocuk vakalarının sebepleri arasında ailenin ihmali ön plana çıkıyor. Çocukların temel ihtiyaçlarını ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamamak ihmalin nasıl bir çeşidiyse; özellikle kayıp çocuk vakalarında gördüğümüz çocuğu gözetmeme, çocuğu yalnız bırakma, çocuğu tehlikeli durumlara karşı koruyamama da ihmalin önemli parçaları arasındadır.
Narin cinayeti öncelikle kendi köyündeki ve günlerce akranlardan izleyen çocukların üzerinde nasıl bir etki bıraktı?
Narin çocuk cinayeti, kendi köyünde olayın tanığı olan yaşıt çocuklar üzerinde derin bir travma yaratacak bir durum. Küçük yaşta şiddete tanıklık eden çocuklar, adalet, güvenlik ve insan hayatının değeri konusunda erken yaşta sarsıcı bir farkındalıkla karşılaşır. Bu korkunç olay, onların dünyasında güvenli gördükleri alanların aslında ne kadar kırılgan olabileceğini gösterdi. Çocuklar için bu deneyim, yalnızca bir insanın öldürülmesine değil, aynı zamanda masumiyetin de kaybına tanıklık etmek anlamına geliyordu.
Çocuk cinayeti başlı başına büyük bir sorun...
9 yaşında olan Mert, Kars'ta kaçırıldı. Cesedi bir gün sonra boş bir arazide bulundu. Cinsel istismara uğramış, boğularak öldürülmüştü. Katili ifadesinde “Nasıl yaptım bilmiyorum. Öldürdüm. Ben de askerdeyken cinsel istismara uğramıştım” dedi. 2014'te 6 yaşındaki Gizem, Adana'da sokağa çıktı. Oyun oynamak isterken kayboldu. Cesedi 4 gün sonra ormanlık arazide bıçaklanmış, yakılmış halde bulundu. Katili, Gizem'in ablasıyla evlenmek isteyip reddedilen akrabası çıktı. 2016 yılında Manisa'da kaçırılan 4 yaşındaki Irmak; cinsel istismar sonrası öldürüldü. Katili, suçunu bir televizyon programında itiraf etti. Yine 2016'da Kocaeli'nde 3 yaşındaki Arda "Merdivenden düştü" denilerek hastaneye kaldırılmış, bağırsaklarında yırtık tespit edilmesiyle cinsel istismara uğradığı ortaya çıkmıştı. Arda'yı, annesi ve nikâhsız eşi öldürmüştü. 2018 yılında Ağrı'da 4 yaşındaki Leyla, Ankara'da da 8 yaşındaki Eylül öldürüldü. Bu çocuk cinayetleri ilk akla gelenler. Her yıl ortalama 350-400 çocuk önlenebilir sebeplerle hayatını kaybediyor. Çocuk intihar oranları her geçen yıl maalesef artıyor.
CİNAYET SANIKLARINA PSİKOLOJİK BAKIŞ
NEVZAT BAHTİYAR: Genel olarak mimiksiz, hareketsiz bir ifadesi vardı. Diğer sanıklar konuşurken dikkatlice izliyor fakat bakışları oldukça donuk bir ifadeye sahipti. Yüzünde bir duygu ifadesi yoktu. Sanık kürsüsüne çağırıldığında, eller önde birleştirilmiş şekildeydi. Sorulan sorular karşısında sıklıkla ‘Bilmiyorum, hatırlamıyorum, olabilir, olmayabilir’ şeklinde kısa cevaplar veriyordu. 2003 yılında, yanıltıcı davranış sergileyen ya da yalan söyleyen bireylerin nasıl bir profile sahip olduğuna dair yapılan bir çalışmada “olay örgüsünü ayrıntılarıyla anlatmaktan kaçınan kişilerin, yalanlarının açığa çıkma ihtimalinin de artabileceğini’’ söylüyor. Bu sebeple, kişilerin ifadeleri tekrara düşüyor ya da benzer cümleler kurma olasılıkları artabiliyor. Ancak, yalan söyleyen kişilerde bu davranış biçiminin görülme olasılığı yüksek olsa da bilimsel çalışmalar bu davranışsal ipucunun tek başına yeterli olmadığını vurguluyor. Burada, Nevzat Bahtiyar'ın kritik ve ayrıntı isteyen sorulara sıklıkla kısa cevaplar vermesi ve tekrara düşmesi yalan söyleme ya da yanıltıcı davranışlarda bulunma şeklinde değerlendirilebilir. Nevzat Bahtiyar, Narin’in bedenini taşıdığı ve gömdüğü için pişmanlık yaşadığını dile getirdi. Fakat yüzünde herhangi bir pişmanlık belirtisi yoktu. Yukarıda da belirttiğim gibi, genel olarak donuk bir yüz ifadesine sahipti. Duygu ifadeleri yüzünde belirgin değildi. Nevzat Bahtiyar olayı tekrar anlatırken ses tonunda düşüş ve titreme oldu. Bu bağlamda yapılan çalışmalara bakıldığında, kişi üzüntü hissettiğinde ses tonunda azalma yaşanabileceğidir.
YÜKSEL GÜRAN: Genel olarak omuzlar düşük, başı öne eğik kimseyle göz göze gelmeyen bir pozisyondaydı. Sıklıkla üzüntü belirtileri gösteriyordu. Kaşlarının iç kısmı havaya kalkık, gözler aşağıya bakar durumda ve ağlama ifadesi vardı. Genel olarak ses tonu normal seviyede, duygu ve ifadeleri ise olumsuzdu. Sanık kürsüsünde konuşurken Nevzat Bahtiyar'a yönelik öfke ifadeleri gösteriyordu. Öfke anında ses tonunda yükselme ve bedeninde hareketlenme oluyordu. Yine kürsüde konuşurken mahkeme başkanı ile göz teması kuruyordu, gözlerini kaçırmıyordu.
Gözlemlenen bu davranışlar kapsamında bilimsel çalışmalar incelendiğinde, üzüntü anında kaşların iç köşeleri yukarı doğru kalkar ancak, kaşlar üzüntü pozisyondayken gözler aşağı doğru bakıyorsa kişi utanç ya da suçluluk hissediyor olabilir. Sanık davranışları üzerine yapılan bir çalışmada, kişi çoğunlukla olumsuz duygu ve ifadeleri fazla kullanıyorsa, yanıltıcı ya da yalan söyleme ihtimalinin yüksek olabileceğini belirtiliyor. Ancak, yine aynı araştırma tek başına bu davranış örüntüsünün yeterli olmayacağını da vurguluyor. Yapılan bazı çalışmalara göre, göz temasından kaçınmak tek başına kişinin yalan söylediği anlamına gelmiyorken; başka bir çalışmada ise yalan söyleyen kişilerin göz temasını arttırdığı ifade edilmektedir.
ENES GÜRAN: Genel olarak bedeni, elleri ve kolları hareketliydi. Ağırlıklı olarak da agresif, huzursuz ve gergin bir ifadesi vardı. Mahkeme sürecini izlerken donuk bakışlara sahipti. Yüz ifadesi ve duyguları pek anlaşılmıyordu. Sanık kürsüsüne geldiğinde ses tonu yüksekti. Burada ses tonundaki şiddetin artışı, öfke ve kızgınlığı gösteriyordu. Ses tonundaki değişiklikler, kişiliği ve duyguları yansıtan önemli iletişim araçlarından biridir. Kişiler hem olumlu duyguları hem de olumsuz duyguları yaşadığında ses tonunda değişiklikler olabilir. Enes G. kürsüde konuşurken Nevzat B.’ye yönelik öfke ve kızgınlığını belirgin şekilde gösteriyordu. Nevzat B’ye yönelik tehditkar davranışı (kafa sallama) belirgin bir ifadeydi. Sanık kürsüsünde konuşmasına devam ederken ve yerine geçerken yüz ifadesinde “tiksinme” ifadesi vardı. Burnunu buruşturarak yukarı doğru çekmişti. Ancak bu kısa süren bir ifadeydi. Sık olmamakla beraber, konuşmalarında tiksinme ifadesi birden fazla kez görülmüştü. Bu gözlemlere ilişkin bilimsel çerçevede değerlendirme yapılacak olursa, Enes de baskın olan bu ifadelerde düşünmeden hareket ettiğini ve bu sebeple tepkileri anında verdiğini söylemek mümkündür. Yani burada dürtüsellikten bahsedilebilir. İçinde bulunduğu bağlamı, yani mahkeme salonu ele alındığında, agresif ve tehditkar yaklaşımları sergilemesi bu durumla açıklanabilir. Yapılan başka bir çalışmada, yalan söyleyen kişilerde gerginlik ve buna bağlı ses perdesinde ve tonunda yükseklik görülebildiğidir. Yine aynı çalışmada yalan söyleyen kişilerde saldırgan davranışlar sergileme, saldırgan dil kullanma ve çok fazla şikayetçi olma ihtimalinin de yüksek olabileceği belirtiliyor. Ancak, tek başına bu davranış biçimleri kesin bir ifade kullanmak için yeterli değildir. Son olarak, Avukat Nahit Eren’in Enes’e soru sorduğu esnada, Enes kollarını kavuşturarak dinleme pozisyonu aldı. Ancak bu esnada mahkeme başkanı Enes’i uyardı ve kollarını indirmesini söyledi. Bilimsel çerçeveden değerlendirme yapıldığında, kollar en önemli savunma araçlarından biri olarak değerlendirilir. Kol kavuşturmak, genel olarak kişi kendini yalnız ve bedenini güçsüz hissettiğinde ya da karşı tarafı dinlemek istemediğinde, iletişimi sonlandırmak istediğinde yapılan bir hareket olarak ifade edilir.
SALİM GÜRAN: Genel olarak mahkeme sürecini ve etrafını dikkatlice izliyor ve insanlarla göz teması kuruyordu. Omuzları düşük ve öne eğik pozisyondaydı. Belirgin olan diğer bir durum ise Salim Güran'ın bedeninin yorgun ifadesiydi. Sanık oturma yerine ve sanık kürsüsüne geçerken yürümekte zorlanıyordu. Ancak yüz ifadesine bakıldığında bedenindeki yorgunluk, yüzünde yoktu. Yüzünde sıklıkla gülümseme ifadesi vardı. Özellikle kendi ile alakalı çelişki içeren sorularda ve Nevzat B’nin avukatlarının konuştuğu zamanlarda kaşları düz bir şekilde kaldırarak, hafif gülümsüyordu. Av. Nahit Eren’in konuştuğu esnada ise, Salim Güran, dikkatli ve mimiksiz dinliyordu. Bazı anlarda eliyle alnını ovuşturuyordu. Bu davranış biçimi, kişinin bir şeyle mücadele içinde olduğunu ya da bir rahatsızlık yaşadığını belirtiyor olabilir. Sanık kürsüsüne geçtiğinde, bedeni dik, sağ eli hareketli, tek kaşı havada, göz teması kurarak ve parmak sallayarak konuşma yapıyordu. Suçsuz olduğunu belirten ifadeler kullandığında ise ses tonunda yükselme oluyordu. Bu sırada, yüzünde gülümseme ve etrafı izleme hala devam ediyordu.
Gözlemlere ilişkin değerlendirme yapıldığında, öncelikle beden ve yüz ifadesi arasında uyumsuzluk var denebilir. Beden yorgun, omuzlar çökük ve öne doğru eğik bir ifade taşırken; yüz ifadesine yansıyan yorgunluk, üzüntü belirtileri yoktu. Aralıklı olarak özellikle Nevzat Bahtiyar, Salim Güran'ı suçlayıcı ifadelerde bulunurken, sinirlendiği anlar oldu. Ancak uzun sürmedi. Ardından, Arif Güran’ın da konuşma yaptığı sırada Salim Güran, belirgin bir şekilde ağladığı da görüldü fakat Salim Güran'da genel olarak gülümsemenin baskın olduğu bir ifade şekli vardı.
Gülmek, gülümsemek, kahkaha atmak genelde mutluluk ile ilişkilendirilse de, gülmek, gülümsemek, kahkaha atmak korku hissedildiğinde de ortaya çıkabilen bir durumdur. Bazı ruh sağlığı uzmanlarının değerlendirmesine göre; kişi korktuğunda gülüyorsa, bu korkuyu reddetmenin bir yolu olabilir. Araştırmalar, kişinin korku hissetmesiyle yüzünde oluşan en belirgin ifadenin, kaşların düz bir çizgide birlikte yukarı doğru kaldırıldığıdır. Burada Salim Güran'ın gülümserken, iki kaşını da düz bir şekilde kaldırdığı gözlemlenmişti.
Son olarak, kişinin ‘kaç, savaş ya da don’ savunma tepkilerine göre bir değerlendirme yapıldığında Salim Güran'ın sıklıkla gülümsemesi, kürsüde parmağını sallayarak konuşması, konuşurken ses tonunda yükselme olması ‘savaşma’ tepkisini gösteriyor.
KAOTİK OLAY YERİ DAĞINIK SUÇLU!
Narin’in kaybolduğu ilk günden itibaren sürece yansıyan ve olan biten her detayı düşündüğümüzde, olay yerinin kaotik olduğunu söylemek mümkündür. Sanıklar da dahil olmak üzere ilk günden itibaren ifadesi alınan birçok kişinin çelişkili beyanları ve ifadeler arasındaki tutarsızlıkları, birden fazla insanın işin içinde olduğunu gösteriyor. Kriminal rofilleme ya da bir diğer adıyla suçlu profili çıkarma, olay yerinin ve suçlunun/suçluların cinayeti organize bir şekilde mi yoksa dağınık bir şekilde mi işlediğinin analizini yapar. Bu bağlamda mağdurun tanınan biri olması, olay yerinin kaotik olması ve geride kanıtların/delillerin olması düzensiz, yani dağınık suçlu/suçlular kategorisinde değerlendirilebilir.

DURUŞMADA SADECE SANIKLARI İZLEDİM!
26 Aralık 2024'te sabah 06.00’da uyandım. Gün ışıması ile birlikte hızlıca hazırlandım. Hemen ardından hızla mahkemenin yolunu tuttum. Adliyenin önü ana baba günüydü. Etrafa göz gezdirdiğimde, biraz telaş ve en önemlisi sabırsız bir bekleyiş sardı içimi. Aylardır tüm ülkenin yüreğinin bir olduğu Narin çocuğun duruşmasının olacağı salona gitmek için hızlıca adım atmaya başladım. Birden fazla güvenlik kontrolünden geçtim. Yalnız, o gün Narin çocuk duruşması dışında başka duruşma yokmuş gibiydi! Güvenlik kontrollerinden sonra binaya giriş yaptım ve hemen duruşma salonunun önüne vardım. Çok kalabalıktı. Hızlıca ilerleyerek kolluk kuvvetlerine kimliğimi gösterdim. Duruşma salonuna gözlemci olarak gireceğim için. O sırada öyle bir heyecan sardı ki bedenimi, bir an önce sakinleyip nefes almak istedim. Aslında bir uzman olarak katıldığım ilk duruşma değildi. Çok fazla çocuk istismarı duruşmalarına girmeme rağmen, bu duruşmada karmakarışık hissettim. Öyle ki duygularımı yakalayamıyordum. Narin’e ne oldu? Kim ya da kimler kıydı? Bu duruşmada gerçekler ortaya çıkacak mıydı? Narin çocuğumuzun adaleti yerini bulacak mıydı? Tüm bu sorular zihnimde dolaşırken, bir yandan da sanıkları gözlemleyip zihnimde işlemlemeye çalışacaktım. Kendimi sıkışmış hissediyordum. Ortada yitirdiğimiz bir çocuk var ve hissettiğim derin üzüntüyü ve çaresizliği bir kenara koyarak, uzman kimliğimi ortaya koymam gerekiyordu. Evet, sanırım tam olarak yaşadığım buydu. Salona girdikten sonra mahkeme heyetinin sol tarafında, sanık avukatlarının olduğu hizada oturdum. Hemen sol çaprazımda ise sanıkların oturacağı yerler vardı. İlk gördüğüm kişi Salim Güran oldu. Hemen arkasında Yüksel Güran ve onunda arkasında Enes Güran vardı. Nevzat Bahtiyar ise karşı tarafta, diğer sanıklardan uzak mesafedeydi. Getirildikleri andan itibaren sanki etrafı kendi zihnimde sessize almış gibiydim. Sadece sanıkları izlemeye başladım. Notlar aldım. İşte, bu andan itibaren duruşma salonundaki gözlemlerimi, psikolojik bazı analiz ve açıklamaları, suça iten unsurları ve duruşmadaki gözlemlerime bağlı kalarak, suçlu profilini bilimsel sınırlar çerçevesinde ele aldım.
