Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı bulutlu
8°
Ara

Ahlak, vicdan, eşitlik ve kısır döngü

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Ahlak, vicdan, eşitlik  ve kısır döngü

Takvimde bir yılı daha geride bıraktık. İçi beni yakar dışı sizi der halkımız. Bir öncekinde ne olduysa bu yıl sonu da çok faklı değil. Herkes bunu bilir ama geleceğe olan umut yeniden filizlenecekmiş gibi bir beklentiye hazırlanırız. Yaşamaya, iyi yaşamaya olan sevdamız bireysel bir beklenti ise ötekinin hakkına olan saygı, sosyal varlık olan türümüzün ahlak, vicdan, merhamet, adalet, hak, hukuk gibi değerlerin toplumsallaşması bireyin birbiriyle alan ilişkisinde “umut, vicdan ve ahlak” nasıl bir hukuk ve paylaşım düzeninde mutlu olmanın anahtarını da bize sundu. Ama eşitliğin bu kadar iğdiş edildiği bir dünya düzeninde; Ahlak, insanın kendini iyi hissetme egosu olsa da vicdanını rahatlatmak için anlattığı bir masal olmaktan kurtulamadı. 

Eğer bir yerde biri tokken diğeri aç kalabiliyorsa, eğer bu durum normal sayılıyorsa, orada ahlaktan söz edilemez. Orada sadece sisteme dönüşmüş bir vicdansızlık vardır. Bu söz bireye değil, düzene söylenmiştir. Çünkü eşitsizlik tesadüf değildir. Yoksulluk kader değildir. Savaşlar, işgaller, talanlar “kaçınılmaz” değildir.

Bunlar; devletlerin, egemenlerin ve çok uluslu şirketlerin çıkarları uğruna halkların iradesi dışında alınmış kararlardır. Ve tam burada ahlak öldürülür. Kapitalist düzen, ahlakı bireysel bir meseleye indirger. Vicdanı kişisel bir duygulanım gibi sunar. Ahlak da bireysel değildir. Vicdan da.

Ahlak, bir ülkenin kaynakları yağmalanırken, doğa şirketlere peşkeş çekilirken, çocuklar yoksullukta büyürken, kadınlar korunmazken, savaşlar kâr kalemi haline gelmişken mülk ve servetin en büyüğüne çökme güdüsü her şeyi pazara döker, alır ve satar. Satamadığını, alamadığını öldürür.

Kime acıyacağına karar verir. Kimi görmezden geleceğini seçer. Bir yerde ölen çocuklar “trajedi” olur, başka bir yerdekiler “kaçınılmaz kayıp.” İşte bu noktada ahlak, kalabalıkların dilinde söylenmeyen, gözünde görülmeyen çaresizliğe dönüşür. Anlamı boşaltılmış, kimseyi incitmeyen, kimseyi sorumlu kılmayan zararsız bir kelime.

Ama gerçek ahlak böyle değildir. Gerçek ahlak, konforu bozar. Rahat bırakmaz. İnsanı huzursuz eder. Gerçek ahlak, “Ben temizim” dedirtmez. “Bu düzende benim payım ne?” diye sordurur. Gerçek ahlak insanı iyi yapmaz. Sorumlu kılar. “Eşitliğin olmadığı yerde ahlak sadece bir iddiadır.” Bugün dünyada ve Türkiye’de yaşadığımız şey tam olarak budur. Ahlak iddiası vardır. Ama eşitlik yoktur. Vicdan söylemi vardır. Ama adalet yoktur.

Bu yüzden süslü sözler yetmez. Bu yüzden iyi niyet gösterileri ahlak değildir. Bu yüzden “ben elimden geleni yaptım, ya da benim elimden ne gelir ki” cümlesi masum değildir. Çünkü ahlak, sömürüye karşı durmadan, yağmayı reddetmeden, savaşı meşrulaştıran dili parçalamadan var olamaz. Ve eğer bunlara susuyorsak, ahlaktan değil, alışılmış bir vicdansızlıktan söz ediyoruzdur.

2026 yılı iyi dilek kutlamalarıyla herkesin kendini kandırdığı masalını sürdürme yılı olmaya bir kez daha adaydır; yeni bir yılda bu masalı yırtıp atma eşiğinde olduğumuz gün “iyilik, sağlık, mutluluk” dileklerinin umut haline gelme zamanıdır ve kutlamayı hak eder!

Çünkü savaşlar kâr, yağma kalkınma, yoksulluk kader diye sunulmaya devam ederse ve biz buna susarsak, ahlak ve vicdan değersizleşir. Susturulmuş toplumlar ellerinde boyunlarında olmasa da beyinlerinde zincire vurulmuş kölelerdir. Onlar düşünmez, sorgulamaz sadece itaat ederler. Eşitliğin olmadığı yerde insan fiziken insandır. 2026’nın sorusu şudur: Bu düzene uyum mu sağlayacağız, yoksa bu düzenin ürettiği sömürüye, talana, işgale ve savaşa, adaletsizliğe açıkça itiraz mı edeceğiz? Çünkü eşitlik iyi niyet değildir; sorumluluktur. Ve tarih, takvim değişti diye değil, insanlar susmayı reddettiğinde değişir.

Takvimdeki o tarihi değiştirmek için yol yürüyenler yoldaşınız olsun.


 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *