Popüler kültürün gölgesinde edebiyat
Popüler kültür artık yalnızca bir eğilim değil; hayatın her alanına sızmış güçlü bir hegemonya. Siyasetten sanata, medyadan akademiye kadar her yerde belirleyici olan bu popülist dalga, edebiyatı da çoktan kuşatmış durumda. Bugün kitap yazarlığı alanında yaşanan tablo, bunun en net göstergesi.
Oysa edebiyat tarihine baktığımızda büyük fikirlerin, kalıcı eserlerin ve güçlü kalemlerin popüler kültürün içinden değil; hayatın içinden, acıdan, yoksulluktan, adaletsizlikten ve insan olma sancısından doğduğunu görürüz. Türk edebiyatının klasikleri de, dünya edebiyatının büyük yazarları da popüler olma kaygısıyla değil; sözü, derdi ve yükü olduğu için yazdı.
Şimdi şu soruyu sormak gerekiyor:
Neden bugün Türk edebiyatı klasiklerini yazan yazarlar yetişmiyor?
Neden dünya edebiyatında iz bırakacak kalemler çıkmıyor?
Ne değişti?
Toplumlar refaha mı ulaştı? Adalet mi sağlandı? İnsanlar daha özgür, daha ahlaklı bir dünyada mı yaşıyor?
Hayır. Aksine, sosyal çürümeyi neredeyse dipte yaşadığımız bir çağdayız. Ama tam da bu çağda kitap yazmak, hakikati anlatmanın değil; popüler olmanın bir aracına dönüşmüş durumda.
Bugün yazının amacı, geleceğe bir söz bırakmak olmaktan çıktı. Yazarın yaşadığı çağdan dünyaya açtığı pencere daraldı. İnsan olmayı, hayatı, vicdanı, adaleti anlatan metinlerin yerini; hızlı tüketilen, çok satan ama iz bırakmayan kitaplar aldı. Popülerseniz kitap yazıyorsunuz, çok satıyorsunuz. Ama ne yazdığınızdan çok, kimin yazdığı daha önemli hale geliyor.
Yayıncılık dünyasının önemli bir kısmı da bu popülist bakış açısından kurtulabilmiş değil. Kim olduğunuz, hangi ideolojiye yakın durduğunuz, hangi “mahalleden” geldiğiniz; edebi niteliğinizin önüne geçiyor. Metnin gücü değil, yazarın görünürlüğü belirleyici oluyor.
Bu durum, yalnızca edebiyatın niteliğini düşürmekle kalmıyor; aynı zamanda yeni edebiyatçıların, gerçek sanatçıların yetişmesinin de önünü tıkıyor. Popüler olanın hegemonik gücü, sessiz ama derin kalemleri boğuyor. Sözü olan ama vitrini olmayan yazarlar, daha en başta yarışın dışında bırakılıyor.
Sonuçta elimizde çok kitap var ama az eser var. Çok yazar var ama az müellif var. Çok satış var ama az iz var.
Belki de asıl mesele şu:
Popüler kültür çağında edebiyat, kendi vicdanını kaybetti.
Ve vicdanını kaybeden bir edebiyat, ne topluma ayna tutabilir ne de geleceğe söz bırakabilir.