Böcek Ailesi ve çöken düzenin sessiz çığlığı
Türkiye son günlerde acı bir gerçeğin etrafında dönenip duruyor: Böcek Ailesi’nin trajedisi. Bir ailenin yok oluşuna sebep olan bu olay, sadece bir otelde yaşanan “kaza” değil; yıllardır çözülen, özelleştirilen, denetimsiz bırakılan, kamusallığı tasfiye edilen bir ülke düzeninin aynasıdır.
Bekir Ağırdır’ ın Oksijen TV’de söylediği gibi, “Türkiye’de yeni bir devletin güçlü biçimde inşa edildiği söylenen, yargı ve hukukun yeniden biçimlendirildiği iddia edilen bir dönemin sonunda, kurumların ve kuralların yerle yeksan olduğu bir zaman”dayız.
Aslında mesele tam da bu: Bize “güçlü devlet” diye anlatılan şeyin ardında, kamusal alanı dağıtılmış, kurumsal hafızası yok edilmiş, denetim yeteneği felce uğramış bir enkaz duruyor.
Sağlıkta, güvenlikte, denetimde:
Her yerde aynı çöküş
Türk Tabipleri Birliği haftalardır ikaz ediyor. Sağlık sisteminde yaşanan sorunların artık “kriz” değil, bir çöküş olduğunu söylüyor. Kamusal sağlık hizmetleri adım adım tasfiye edilirken, özel sektör parlatılıyor; halk sağlığı bir hak olmaktan çıkarılıp ticari ilişkilere teslim ediliyor.
Ve bu çöküş en çok da yoksulları, emekçileri, imkânları sınırlı aileleri vuruyor.
Böcek Ailesi’nin ölümü, herhangi birimizin başına gelebilirdi. Çünkü mesele bireysel ihmal değil, sistematik bir denetimsizlik rejimidir. Kullanılan kimyasalların kontrolünden, barınma tesislerinin standartlarına; sağlık hizmetlerine erişimden, acil müdahale süreçlerine kadar her şeyin “piyasa mantığı” ile yönetildiği bir ülkede yaşıyoruz.
Devlet “yeniden inşa ediliyor”
denirken, aslında dağıtılıyor
Son yıllarda her eleştirinin önüne aynı cümle konuyor: “Yeni bir Türkiye inşa ediyoruz.”
Evet, yeni bir şey inşa edildiği doğru. Ama bu yeni olan ne sosyal devletin güçlenmesi ne de kamu kurumlarının bağımsızlaşması. Yeni olan, kuralsızlık rejimidir.
Yeni olan, devletin yurttaşına karşı sorumluluğunun buharlaşmasıdır.
Yeni olan, herkesin kendi kaderine terk edildiği bir güvencesizlik halidir.
Böcek Ailesi’nin ölümü, işte bu güvencesizliğin kanıtıdır.
Kamusallığın yokluğu öldürür
Bir ülkede denetim mekanizmaları çökerse, devletin asli işlevi olan koruma kapasitesi dağılırsa, sonuç bellidir:
– Ölümler “kaza” diye geçiştirilir,
– Sorumluluk görünmez olur,
– Hesap verilebilirlik ortadan kalkar.
Ama gerçek değişmez: Kamusallık yoksa, hayat güvencesi de yoktur.
Bu ülkede bir aile, çocuklarıyla birlikte yaşamını yitiriyorsa, bu sadece bir aileyi değil; tüm toplumu ilgilendiren politik bir olaydır.
Artık bir uyanış gerekiyor
Bu trajedi bize bir kez daha gösteriyor:
Kamu hizmetlerini özelleştiren, halk sağlığını piyasa mantığına teslim eden, denetimsizliği kural haline getiren bir siyasi tercih, bedelini toplumdan can alarak tahsil ediyor.
Bu düzen değişmedikçe, bu ülkenin herhangi bir otelinde, hastanesinde, sokağında aynı acıyı yaşamak “kader” olmaya devam edecek.
Ve kader değil; politikanın sonucudur.
Yeni bir Türkiye mümkün!
Böcek Ailesi’nin adı bize acı bir gerçeği fısıldıyor:
Bu memlekette hiçbirimiz güvende değiliz. Çünkü bizi güvende tutması gereken kurumlar çökertildi.
Artık teselli cümlelerine değil, kamusal bir yeniden inşaya, halkın yararını gözeten bir düzene ihtiyaç var.
Karanlık bir tablo gibi görülebilir ama unutmayalım:
Toplum isterse düzen değişir.
İktidarlar değil, halk belirler.
Acıdan değil, örgütlü itirazdan güç doğar.