Yeniden kurulan bir şehir iddiası
New York’ta seçim sonuçları yalnızca bir sandık sonucunun ötesinde bir mesaj taşıyor: eski normlara bir alternatif, yeni önceliklere bir fırsat. Sosyal demokrat çizgide kampanya yürüten Zohran Mamdani’nin zaferi hem yerel hem de küresel bağlamda “ne tür bir şehir” hayali kurabileceğimizin işareti. Mamdani, açılan sandıklarda oyların yaklaşık yüzde 50,4’ünü elde etti; en yakın rakibi olan bağımsız aday yaklaşık yüzde 41,6 oy oranında kaldı. Zohran Mamdani’nin 2025 New York Belediye Başkanlığı kampanyası, yalnızca yerel bir seçimin sonucunu belirlemedi, 21. yüzyılda siyasi gücün nasıl inşa edileceğine, seçmenle nasıl bağ kurulacağına dair güçlü bir fikir de sundu. Bu, New Yorkluların “artık böyle devam edemez” mesajını net biçimde verdiğini gösteriyor.
Yeni bir sosyal sözleşme
Mamdani’nin kampanya vaatleri oldukça genişti: ücretsiz toplu taşıma, evrensel çocuk bakımı, artan kira fiyatlarıyla mücadele, yüksek gelirli gruplara ekstra vergilendirme gibi sosyal adalet odaklı önlemler. Bu sözler, hegemonik neoliberal belediye yönetimlerinin ötesine geçme niyetini barındırıyor. Bu bağlamda zafer yalnızca bir politik başarı değil, aynı zamanda kentli-işçi-genç kuşak arasında “yeni bir sosyal sözleşme” beklentisinin de yansıması. New York gibi küresel bir finans ve gayrimenkul merkezi için bu oldukça dikkat çekici.
Kimliğin siyasette görünürlüğü
Mamdani zafer konuşmasında kendisini “Müslümanım. Demokratik sosyalistim. Ve bunlar için özür dilemeyi reddediyorum” diye tanımladı. Bu ifade, kimliğin kamusal alanda –özellikle de yerel yönetim düzeyinde– artık tartışılan bir “görünmezlik” değil, kamusal sorumluluk ve temsil anlamı taşıdığını gösteriyor. Ancak bu durum, yalnızca kimlik siyasetiyle özetlenemeyecek bir şey: bu, aynı zamanda ekonomik eşitsizliklerin, kentsel yaşam maliyetinin, ulaşım ve çocuk bakımının “herkes için erişilebilir olması” gerektiğini söyleyen bir yönetim vurgusu. Kimlik ile politika burada birbirine paralel ilerliyor.
Zorluklar ve sınavlar
Her zaferin ardından zorluklar gelir. Mamdani’ye yönelik bir tehdit olarak, Donald Trump seçim öncesinde “New York’a federal fonları kısıp kendisini sınır dışı edeceğini” söylemişti. Bu söylem yalnızca kişinin politik rakiplerine yönelik değil, yerel yönetimin merkezi hükümetle finansal ilişkisine dair daha geniş siyasal gerilimin de habercisi. Ayrıca vaatler ne kadar iddialı olursa olsun, bunların uygulanması yerel yönetimin kaynakları, hukuki sınırları ve vatandaş beklentileriyle olacaktır. “Ücretsiz toplu taşıma”, “yıllık asgari ücreti 30 dolara çıkarma”, “uygun fiyatlı 200 000 konut” gibi hedefler iyi bir vizyonu gösteriyor ama aynı zamanda pratikte önemli engeller barındırıyor.
Bir dönüm noktası mı?
Eğer Mamdani yönetimi vaatlerini büyük ölçüde gerçekleştirebilirse, bu sonuç yalnızca New York için değil, benzer büyük şehirlerde “sosyal demokrat yerel yönetim modeli” arayışında olanlar için de önemli bir referans olacak. Yerel düzeyde “yaşam maliyeti”, “ulaşım”, “çocuk bakımı” gibi gündemlerin öne çıkması, küresel şehirlerin klasik “büyüme” ve “piyasa çekiciliği” odaklı yönetim anlayışını zorlayabilir. Sonuç olarak, bu seçim zaferi yalnızca bir dönemin kapanışı değil belki de yeni bir dönemin başlangıcı. Ancak bu yeni dönemin ne kadar derin ve kalıcı olacağı; vizyonun uygulamaya dönüşme gücü, şeffaflık, katılımcılık ve halk desteğiyle belirlenecek.