Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı bulutlu
11°
Ara

Karnımızdan konuşan bir toplumuz!

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Karnımızdan konuşan  bir toplumuz!

Biz karnımızdan konuşuyoruz. Çünkü bu coğrafya, açık sözlülüğü bir erdemden çok bir tehlike olarak görmüştür.
Doğrudan söylememeyi, ima etmeyi, üstü kapalı konuşmayı, kalbimizi ve zihnimizi bir perde arkasına gizlemeyi bir “hayatta kalma sanatı” gibi içselleştirdik. Gerçeği yüzüne söylemek, nezaket eksikliğiyle eş tutuldu. Oysa bu alışkanlık, fark etmeden bizi hem bireysel hem toplumsal anlamda içten içe yaralayan bir kültürel kod haline geldi. Şarklıyız; yani duygusalız, kırılganız, ama aynı zamanda temkinliyiz. Bu temkin, çoğu zaman dürüstlüğün, samimiyetin önüne geçti. 

Birine “yanlış yapıyorsun” demek yerine tebessüm ediyoruz. Kırıldığımızda “önemli değil” diyoruz. Sevdiğimizde “iyi bir insansın” deyip geçiyoruz. Çünkü içimizde büyüyen bir korku var: yanlış anlaşılmak, dışlanmak, kabalıkla suçlanmak... 
Bu yüzden sessizce konuşuyoruz; ama o sessizlik bir süre sonra birikiyor, içimizde bir kedere, bir öfkeye, bir travmaya dönüşüyor. 

Karnımızdan konuştuğumuz her cümle, aslında bir duygunun mezar taşı oluyor.
İçimizdekini gizleyerek, hem karşımızdakine hem kendimize zarar veriyoruz.
Çünkü ifade edilemeyen her duygu, bir gün mutlaka yanlış bir yerden patlak veriyor.

Oysa çağımızın en değerli insan profili, kendini ifade edebilen, duygularını ve düşüncelerini açıkça ve cesaretle paylaşabilen, içiyle dışı bir olan insan olmalıydı. Lakin bugün bunun tam tersi makbul hale geldi. Düşüncesini saklayan, gerçeği eğip büken, rol yapan, “mış gibi” yaşayan insanlar toplumda daha kolay kabul görüyor. Samimiyetin bedeli belki yüksektir ama kazandırdığı şey, ruhun huzurudur. Samimi olan ise çoğu zaman “ağır”, “sert” ya da “uyumsuz” olarak etiketleniyor. Hâlbuki en büyük uyum, insanın kendisiyle kurduğu uyumdur.
Bir insanın içiyle dışı arasında uçurum varsa, orada ne huzur olur ne de gerçek bir ilişki.
Bu yüzden toplum olarak konuşmayı değil, susmayı; anlatmayı değil, saklamayı öğrendik. Kendini anlatabilen bir insanın iç dünyasında fırtınalar kopmaz.
Kırılmaktan korkmayan, ama doğruyu söyleyen bir toplum ise daha adil, daha sağlıklı olur. 

Karnımızdan konuşarak büyüttüğümüz bu kültür, aslında bizi birbirimizden uzaklaştırıyor. Arkadaşlıklarımız yüzeysel, dostluklarımız geçici, sevgilerimiz ise tedirgin hale geliyor. Herkes birbirini “idare” ediyor, ama kimse kimseyi “anlamıyor.” Çünkü kimse gerçekten konuşmuyor. 

Belki de artık karnımızdan değil, kalbimizden konuşmayı öğrenmenin zamanı geldi.
Kırılmaktan korkmadan, yanlış anlaşılmaktan çekinmeden…
Birbirimize, içimizdekini saklamadan, süzmeden, filtrelemeden anlatmayı yeniden hatırlamalıyız.
Samimiyet, bu çağın en pahalı değeri haline geldi.
Ama yine de bu değeri korumaya çalışmak, insan olmanın en asil çabasıdır.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *