Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
17°
Ara

Devletin dar koridoru: Siyasal elitler ve bürokrasi

YAYINLAMA:
Devletin dar koridoru: Siyasal elitler ve bürokrasi

Türkiye’nin modernleşme serüveni, uzun süredir bir “merkez-çevre” gerilimi üzerine kuruludur. Bu gerilim, sadece siyasal alanı değil, devletin işleyiş biçimini de şekillendirmiştir. Şerif Mardin’in ifadesiyle, “merkez”, devletin bürokratik elitleri ve yönetici sınıfını; “çevre” ise halkı, taşrayı ve toplumsal tabanları temsil eder. Bu iki yapı arasında hiçbir zaman tam anlamıyla bir uzlaşma sağlanamamış, devlet her daim toplumun önünde konumlandırılmıştır.

Metin Heper ise bu gerilimi şu düzlemde açıklar: Türkiye’nin ilerleyememesinin en büyük nedenlerinden biri, siyasal elitler ile bürokrasi arasındaki sıkışmadır.

Aslında Mardin ve Heper aynı noktaya işaret eder: Devlet, toplumun üzerinde bir güç olarak konumlandırıldıkça, demokratikleşme ve kalkınma sınırlı kalır.

Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren Türkiye’de “devlet aklı” halkın aklının önüne geçirilmiştir. Bu durum, topluma rağmen modernleşme anlayışını doğurmuştur. Bürokratik elit, kendini “modernleşmenin taşıyıcısı” olarak görmüş; toplumu dönüştürmeyi bir görev, hatta misyon olarak benimsemiştir. Buna karşın siyasal elitler, halkın oyuyla iktidara gelseler dahi, bürokratik yapının gölgesinden tam olarak çıkamamışlardır. Çünkü bürokrasi, “devletin bekası” adına siyaseti sınırlandırmış; siyaset de “bürokratik vesayeti kırma” iddiasıyla kurumsallığı zayıflatmıştır.

Sonuçta ortaya çıkan tablo paradoksaldır: Bir dönem bürokratik oligarşiden şikâyet edilirken, başka bir dönemde siyasal oligarşi tartışılır. Her iki durumda da güç, halka değil, belli zümrelere dayanır.

Şerif Mardin, Türkiye’deki bu yapıyı “merkezin çevreye mesafesi” kavramıyla açıklar. Merkez (bürokrasi ve elit siyaset) toplumla güven ilişkisi kurmak yerine onu yönlendirmeye, denetlemeye çalışır. Bu da toplumsal katılımı zayıflatır, devlet-toplum bağını koparır.

Metin Heper’in “bürokratik elit” kavramı da tam burada anlam kazanır: Devleti kutsallaştıran, onu değişmez bir varlık olarak gören bürokratik yapı, kendi varlığını devletin devamlılığıyla özdeşleştirir.

Oysa çağdaş demokratik devletlerde, siyaset ile bürokrasi arasındaki ilişki bir denge ve iş birliği üzerine kuruludur. Bürokrasi, siyasetin belirlediği politikaları tarafsızlıkla uygular; siyaset, bürokrasinin kurumsal hafızasını korur. Türkiye’de ise bu denge hiçbir zaman tam anlamıyla kurulamadı.

Siyaset, bürokrasiyi “itaat etmesi gereken mekanizma” olarak gördü; bürokrasi de siyaseti “geçici bir unsur” olarak algıladı. Bu karşılıklı güvensizlik, yönetim kültürünü kalıcı biçimde şekillendirdi.

Bugün gelinen noktada, bu tarihsel miras hâlâ etkisini sürdürmektedir. Kurumsal yapıların kişilere göre şekillenmesi, liyakat yerine sadakatin ön plana çıkması, karar mekanizmalarının kurumsallıktan uzaklaşması bu sıkışmışlığın güncel yansımalarıdır.

Siyaset ile bürokrasi arasındaki çekişme, reformların kalıcılığını engellemekte; devletin enerjisi toplumsal ihtiyaçlara değil, kendi iç çatışmalarına harcanmaktadır.

Şerif Mardin’in “merkez-çevre” analizi, bu yapısal sorunu toplumsal düzeyde okur: Merkez, çevreyi sürekli “terbiye edilmesi gereken bir alan” olarak görmüştür. Metin Heper’in yaklaşımı ise bunu kurumsal düzleme taşır: Devlet, siyasal elitler ile bürokrasi arasındaki dar koridorda nefes alamaz hale gelmiştir.

Türkiye’nin gelişememe paradoksu tam da bu noktada belirginleşir: Kurumların değil, kişilerin belirleyici olduğu bir yönetim kültüründe, reformlar kişilerle gelir ve onlarla gider. Gerçek değişim ise, devleti kutsayan değil, kurumsallaştıran bir anlayışla mümkündür.

Bugün ihtiyaç duyulan şey, Mardin’in ifadesiyle “merkezin çevreye yaklaşması”, yani devletin halkla yeni bir güven ilişkisi kurmasıdır.

Heper’in de altını çizdiği gibi, siyaset ve bürokrasi çatışarak değil, birlikte hareket ederek demokratikleşme sürecini derinleştirebilir. Aksi halde Türkiye, her dönemde aynı sorunun farklı biçimlerini yaşamaya devam edecektir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *