Bir dilim ekmek bir parça onur
Samsun’da bir baba, çocuklarına kahvaltı hazırlayabilmek için marketten peynir ve zeytin çaldı. Bu bir “hırsızlık” değil, açlığa mahkûm edilen emekçi halkın sessiz çığlığıydı...
Samsun’un İlkadım ilçesinde, bir marketten kahvaltılık ürün çaldığı iddiasıyla gözaltına alınan A.G.’nin hikayesi, bu ülkenin sefalet politikalarının özetidir.
Bir baba, sabah çocuklarına bir dilim ekmek, bir parça peynir yedirebilmek için suçlu ilan edildi. Çünkü bu düzende yoksulluk suç değil; yoksulluğa isyan etmek suç.
A.G.’yi karakola götüren sistem, o evdeki boş dolabı, kuru sofrayı, işsizlikle boğuşan milyonların halini görmedi.
Ama hepimiz biliyoruz ki A.G. yalnız değil.
Asgari ücretle geçinemeyen işçiler, fahiş kiralar altında ezilen aileler, pazar çıkışlarında dökülen sebzeleri toplayan yaşlılar… Hepsi aynı tablonun parçaları.
Bir yanda “büyüyen ekonomi” söylemleri, diğer yanda açlıktan gözleri kararan halk.
Bir yanda vergi affı alan şirketler, ihalelerle zenginleşen sermaye grupları; diğer yanda peynir çaldığı için mahkeme kapısına düşen işsiz babalar.
Bu tabloya “ekonomik kriz” demek bile artık hafif kalıyor bu, adaletsizliğin kurumsallaştığı bir düzenin portresi.
Hatırlayın, yıllar önce birkaç baklava çaldı diye çocukları cezaevine gönderen bu sistem, milyon dolarlık yolsuzluk dosyalarının üstünü örttü.
Bugün de değişen bir şey yok.
Zengin daha zengin olurken, yoksulun tek suçu yaşamaya çalışmak.
A.G.’nin hikayesi, bir bireyin değil; bu ülkenin emeğiyle, onuruyla, alın teriyle ayakta kalmaya çalışan milyonlarının hikayesidir.
Ve evet, belki o gün marketten çalınan şey birkaç kahvaltılık üründü ama aslında çalınan, insanca yaşama hakkıydı.
Bu nedenle mesele bir “hırsızlık” değil; bir emek suçu değil, bir insanlık suçudur hem de düzenin işlediği.
Artık “çalmak” fiilini değil, “aç bırakmak” fiilini yargılamanın zamanı gelmiştir.
Çünkü bu ülkede bir baba, çocuklarına kahvaltı hazırlayabilmek için market rafına uzanıyorsa; suçluyu sokakta değil, saraylarda aramak gerekir.