Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
11°
Ara

Cumhuriyet’in ışığında...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Cumhuriyet’in ışığında...

Takvimler 29 Ekim’i gösterdiğinde, aslında sadece bir “resmî tatil günü” gelmez kapımıza… O gün, Türk milletinin tarih sahnesinde yeniden doğduğu, küllerinden ayağa kalktığı, kaderini kendi elleriyle yeniden yazdığı bir gündür. 29 Ekim 1923… Yani bir milletin esareti reddedip iradesine sahip çıktığı, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözüyle tarihe yön verdiği o büyük dönüm noktası.

Cumhuriyet, bir güne sığdırılacak kadar kısa, birkaç cümleyle anlatılacak kadar basit değildir. O, yüzyıllardır özgürlük arayan bir milletin, yıkılan bir imparatorluğun ardından geleceğini yeniden inşa etme kararlılığının adıdır. Osmanlı’nın son yıllarında Avrupa’nın hasta adamı denilen bir devletin, tarihin tozlu sayfalarından çıkarak yeniden doğmasının hikâyesidir bu.

Bir milletin yeniden doğuşu...

Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu’nun dört bir yanında yanmış köyler, yetim kalmış çocuklar, bitap düşmüş bir halk vardı. Ama o halkın kalbinde öyle bir inanç vardı ki, hiçbir top, tüfek, işgal gücü bu inancı yok edemedi.

Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları, bu halkın inancını örgütleyerek bir mucize yarattılar. O mucizenin adı “bağımsızlık”, onun en büyük eseri ise “Cumhuriyet” oldu.

Atatürk, Cumhuriyet’i sadece bir yönetim biçimi olarak değil; bir yaşam felsefesi, bir halk devrimi olarak gördü. Çünkü Cumhuriyet demek, bir kişinin, bir zümrenin, bir hanedanın değil; milletin söz sahibi olması demekti. Kadınların seçme ve seçilme hakkına kavuştuğu, çocukların eğitimle geleceğe taşındığı, hukukun üstünlüğünün esas alındığı bir sistemdi bu.

Cumhuriyet, sadece “rejim değişti” cümlesiyle özetlenemez. O, Türk milletinin “ben artık efendimin değil, kendi kaderimin sahibiyim” dediği bir dönüm noktasıdır.

Yıkıntıların arasından yükselen umut...

1923 yılına gelindiğinde Anadolu’da savaşlardan, yokluktan, salgınlardan yorgun düşmüş bir ülke vardı. Ama o yorgun ülke, bir liderin vizyonuyla yeniden dirildi.

Sanayi devrimini kaçırmış, eğitimi çökmüş, ekonomisi iflas etmiş bir toplumdan; kısa sürede fabrikalar, okullar, yollar, köprüler yükseldi.

Atatürk’ün “En büyük eserim Cumhuriyettir” sözü boşuna değildir. Çünkü o, bu eserin üzerine geleceği kurdu. 1920’lerde temeli atılan Cumhuriyet, sadece bugünü değil, yüz yılları aydınlatacak bir meşaledir.

O meşale, bugün hâlâ her 29 Ekim sabahı göğsümüzde gururla yanan bir ateştir.

Cumhuriyet’in değerini anlamak...

Ne yazık ki zaman zaman Cumhuriyet’in anlamını unutan, onun kazandırdıklarını sıradan gören bir toplum olduk. Oysa biz unutsak da tarih unutmaz.

Kadının adı yokken ona hak tanıyan sistem Cumhuriyet’tir.

Okuma yazma bilmeyen bir halkı kalemle, bilgiyle buluşturan sistem Cumhuriyet’tir.

Köylüyü “efendi” ilan eden, halkın iradesini Meclis kürsüsüne taşıyan irade Cumhuriyet’tir.

Bugün özgürce konuşabiliyorsak, düşüncelerimizi ifade edebiliyorsak, bunu o 29 Ekim sabahına borçluyuz.

Cumhuriyet bize bir armağandır; ama aynı zamanda bir emanettir. Atatürk’ün gençliğe hitabında söylediği gibi: “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.”

Bu, sadece gençlere değil; hepimize düşen bir sorumluluktur. Çünkü Cumhuriyet sadece korunacak değil, yaşatılacak bir değerdir. Cumhuriyet’in 102. yılını kutluyoruz... Şimdi ikinci yüzyılındayız...

Bu ikinci yüzyıl, “Atatürk’ün izinde, bilimin rehberliğinde, adaletin ve eşitliğin ışığında” bir Türkiye inşa etme yüzyılı olmalı.

Birlik, kardeşlik, eşitlik ve adalet kavramlarını yeniden hatırladığımız bir dönem olmalı.

Bugün Çatalca sokaklarında dalgalanan bayraklar, o günkü inancın bugüne yansımasıdır. Her evin balkonunda asılı bir kırmızı-beyaz bayrak, aslında “Biz buradayız, Cumhuriyet’in çocuklarıyız” demenin sessiz ama güçlü ifadesidir.

Cumhuriyet, sadece bir tarih değil, bir karakter meselesidir.

O karakter, Anadolu’nun toprağında yoğrulmuş, şehit kanıyla sulanmış, Atatürk’ün vizyonuyla taçlanmıştır.

Bugün o karakteri koruyabilmek, her 29 Ekim sabahı Atatürk’ün mirasına layık olabilmek hepimizin boynunun borcudur.

Cumhuriyet Bayramı sadece geçmişi anmak değil, geleceğe söz vermektir.

Ve biz o sözü bir asır önce verdik:

“Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak olan sizlersiniz.”

Ne mutlu Cumhuriyet’in kıymetini bilenlere,

Ne mutlu o meşaleyi elinde gururla taşıyanlara,

Ne mutlu Türküm diyene!

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *