
İstanbul’un suç haritası

İstanbul…
Bir yanıyla tarih, kültür, umut ve hayallerin şehri.
Ama aynı zamanda kalabalığın, göçün, yoksulluğun, umutsuzluğun ve suçun da şehri.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün açıkladığı 2025 yılı ilk 9 aylık suç istatistikleri, bu gerçeği bir kez daha gözler önüne seriyor.
Listede Gaziosmanpaşa Şehit Anıl Kaan Aybek Polis Merkezi Amirliği, 4.066 suç sayısı ile ilk sırada yer aldı. Onu Arnavutköy Yavuz Selim Polis Merkezi (3.830) ve Büyükçekmece Polis Merkezi (3.174) izliyor. Ancak verilerin altını biraz kazıdığımızda çok daha dikkat çekici bir tablo ortaya çıkıyor:
Esenyurt, listedeki dört farklı karakolu ile İstanbul’un “suç yükü” en fazla ilçesi konumunda.
Esenyurt: Rakamların ötesinde
bir sosyolojik gerçek
Esenyurt uzun süredir sosyologların, şehir plancılarının ve yerel yöneticilerin mercek altına aldığı bir ilçe. Nüfusunun 1 milyona yaklaştığı, göçle büyüyen, gelir dağılımı uçurumunun keskin hissedildiği bir bölge.
Listenin 6., 7., 8., 12. ve 15. sıralarında yer alan Esenyurt’taki polis merkezleri (Esenyurt, Yunus Emre, Şehit Abdullah Türkeş, Kıraç ve Mevlana) toplamda 13 bini aşan suç kaydıyla İstanbul’un suç atlasında belirleyici bir rol oynuyor.
Bu durum sadece güvenlik açısından değil, aynı zamanda kent sosyolojisi açısından da bize çok şey söylüyor.
Bir yerde suç artıyorsa, o bölgede eğitim, istihdam, sosyal destek, adalet ve şehir planlaması gibi alanlarda da zafiyet var demektir.
Esenyurt örneği bize bir kez daha gösteriyor ki, yalnızca polisiye tedbirlerle suçla mücadele etmek mümkün değil. Suçun kökenine inmeden, toplumsal nedenleri görmeden alınan her önlem geçici bir pansumandan ibaret kalıyor.
Esenyurt ‘un en çok suçla ilk sırada yer alması, sadece bir rakam değil, aynı zamanda bir uyarıdır.
Kentsel dönüşüm baskısı, göçle artan nüfus, işsizlik ve mekânsal dengesizlikler; bu ilçeyi suça açık bir zemin haline getiriyor.
Üstelik bu tablo, sadece “suç oranı yüksek” bir bölgeyi değil, sosyal çözülme sürecine girmiş bir kentsel yapıyı da gösteriyor.
Listede Gaziosmanpaşa, Pendik, Küçükçekmece, Sultangazi, ve Arnavutköy gibi ilçelerin de üst sıralarda yer alması tesadüf değil.
Bu ilçelerin ortak özelliği, İstanbul’un çeperinde hızla büyüyen, düzensiz kentleşen ve sosyoekonomik olarak kırılgan bir yapıya sahip olmaları.
Buralarda suç, bireysel bir tercih değil; çoğu zaman yoksulluğun, dışlanmışlığın ve umutsuzluğun doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Suç haritası mı
toplumsal ayna mı?
Bu tabloyu yalnızca “suç istatistiği” olarak görmek büyük bir hata olur.
Çünkü bu rakamlar aslında İstanbul’un sosyal adalet, eğitim, istihdam ve şehirleşme politikalarındaki eksikliklerini gözler önüne seriyor.
Bir kentin güvenliği, sadece devriye sayısıyla değil, adaletin, fırsat eşitliğinin ve toplumsal refahın yaygınlığıyla sağlanır.
İstanbul’un suç haritasına bakınca aslında şehir bize şunu söylüyor:
“Beni sadece güvenlik kameralarıyla değil, adaletli bir şehir düzeniyle koruyun.”
İstanbul’u daha güvenli, daha adil ve daha yaşanabilir kılmanın yolu; rakamları okumaktan değil, rakamların ardındaki insan hikâyelerini anlamaktan geçiyor.