Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
22°
Ara

Siyasetin iki yüzü; emek veren mi hak eden mi?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Siyasetin iki yüzü; emek veren mi hak eden mi?

Türkiye’de siyaset uzun zamandır bir paradoksun içinde debeleniyor. Adını koyalım: Emek eden mi hak eder, yoksa hak eden mi emek etmelidir? Bu sorunun cevabı, demokrasinin niteliğini ve ülkenin geleceğini doğrudan belirleyen bir meseledir.

Siyasi partilerde sıkça rastladığımız manzara, görevlerin ve makamların dağıtımında ölçülerin yer değiştirmesidir. Partiye yıllarını vermiş, mitinglerde bayrak asmış, seçim kampanyalarında kapı kapı dolaşmış, toplantılarda her daim en ön sırada oturmuş kişiler… Elbette bu emeğin bir değeri vardır; kimse inkâr edemez. Ancak sorun şuradan başlıyor: Siyasi ödüllendirme mekanizması, liyakat ve ehliyet yerine salt “sadakat” üzerinden işlediğinde, emek “doğru adres”e hizmet etmekten çıkar, bir tür biat kültürünün aracı haline gelir.

Bu noktada şu soruyu sormak gerekir:
Bu kişi, kime ve neye emek ediyor? Demokrasiye mi? Halkın yararına mı? Yoksa sadece parti merkezinin beklentilerine mi?

Ne yazık ki birçok durumda cevabı hepimiz biliyoruz. Siyasetin amacı, toplumsal faydayı öncelemek, adaletin ve eşitliğin tesisini sağlamak, kamusal kaynakların hakkaniyetli kullanımına öncülük etmek olmalıdır. Oysa partizan bir anlayış, “bizden olsun da nasıl olursa olsun” mantığıyla hareket ederek makamları, bilgi ve beceri sahibi insanlara değil, kendisine mutlak sadakat göstermiş kişilere teslim ediyor.

Bu da bir başka vahim sonucu doğuruyor: Halkın gözünde siyaset kurumu giderek güvenilirliğini yitiriyor. Çünkü liyakatın olmadığı yerde başarısızlık, başarısızlığın olduğu yerde de güvensizlik kaçınılmazdır.

Bir ülkenin geleceği, koltuğa oturan kişinin seçim döneminde kaç afiş astığıyla değil, o koltuğa oturduktan sonra hangi nitelikleriyle hizmet ettiğiyle şekillenir. Siyaset, duygusal bir sadakat yarışına dönüştüğünde; kamusal akıl, toplumsal fayda ve adalet duygusu erozyona uğrar.

Unutmayalım ki; “emek” kıymetlidir, fakat sadece demokrasi, adalet ve halkın yararı için harcandığında kıymetlidir. Aksi takdirde, sadakat uğruna hak edenlerin önü kapatılır, hak etmeyenler baş tacı edilir. Ve bu kısır döngü, sadece partilerin değil, ülkenin de çürümesine yol açar.

Gerçek demokrasi, sadakatin değil liyakatin baş tacı edildiği bir düzenle mümkündür. Sorun şu ki; bugün Türkiye’de, “emek eden mi hak eder?” sorusunun cevabı hâlâ yanlış yerlerde aranıyor. Asıl mesele, hak edenin de emek eden olması, emek edenin de gerçekten hak etmesidir.

Biz, siyaseti şahsi sadakat yarışından ibaret gören anlayışı reddediyoruz.
Biz, her makamın, bilgi, ehliyet ve liyakatle doldurulması gerektiğine inanıyoruz.
Biz, demokrasiye, adalete ve halkın hakkına emek verenlerin yanında duruyoruz.
Çünkü biz biliyoruz ki; sadakat geçicidir, liyakat kalıcıdır.
Ve ancak hak edenler emek ettiğinde, emek edenler de hak ettiğinde, gerçek demokrasi mümkün olacaktır.
 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *