
Samimiyetsizliğin yeni tanımı Alevi açılımı

Türkiye’de iktidarın zaman zaman gündeme getirdiği “açılım” başlıklarının her biri aslında demokrasi, eşit yurttaşlık ve özgürlükler açısından bir sınavdır. Ancak geçmiş tecrübeler bize gösteriyor ki bu açılımlar hiçbir zaman gerçek anlamda samimi bir adalet ve eşitlik arayışının ürünü olmadı. Bugün dillendirilen olası “Alevi açılımı” da aynı şekilde iktidarın samimiyetini sorgulamamıza yol açıyor.
Aleviler yıllardır bu ülkede kimlikleri, inançları ve ibadet biçimleri nedeniyle ötekileştiriliyor. Cemevleri hâlâ yasal statüye kavuşturulmuş değil, zorunlu din dersleri Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen sürdürülüyor. Alevi vatandaşların en temel talebi, yani eşit yurttaşlık hakkı, her fırsatta erteleniyor, görmezden geliniyor. Bugün “açılım” adı altında masaya getirilenler de çoğu zaman sembolik ve göstermelik adımlardan öteye geçmiyor. Çünkü mesele çözüm üretmekten çok, siyasi iktidarın kendi ikbalini tahkim etme çabası olarak görülüyor.
Hatırlayalım: Bir dönem “Kürt açılımı” da Türkiye’de en önemli tartışma konularından biriydi. Barış, demokrasi ve birlikte yaşama iradesi vaat edildi. Ancak sonuç ortada: Çöken masalar, yükselen çatışma ortamı, geri adımlar ve yeni baskı politikaları… Kürt sorununda gösterilen samimiyetsizlik, aslında iktidarın demokrasi konusundaki gerçek niyetini çok net biçimde ortaya koydu. Bugün aynı anlayışın Alevi toplumuna yönelik “açılım” diye sunulan girişimlerde de kendini tekrarlaması şaşırtıcı olmayacaktır.
Çünkü iktidarın hak ve özgürlükler konusundaki sicili bellidir. Basın özgürlüğünden ifade özgürlüğüne, örgütlenme hakkından yargı bağımsızlığına kadar her alanda ciddi bir gerileme söz konusu. Demokratik değerleri içselleştirmemiş, çoğulculuğu benimsememiş bir yönetimin, Alevilerin ya da Kürtlerin sorunlarını çözmekte samimi olmasını beklemek gerçekçi değildir.
Bugün atılması gereken adımlar bellidir: Cemevlerinin ibadethane statüsü tanınmalı, zorunlu din dersleri kaldırılmalı, Kamuda liyakat esas alınmalı, ayrımcılığa son verilmelidir. Kürt meselesinde ise barışçıl ve demokratik bir çözüm için şeffaf, toplumsal mutabakata dayalı bir süreç yürütülmelidir. Ancak bunların hiçbiri günü kurtarmaya yönelik hamlelerle, seçim öncesi verilen göz boyayıcı vaatlerle hayata geçirilemez.
Türkiye’nin ihtiyacı, samimiyetle, cesaretle ve demokratik bir vizyonla atılacak adımlardır. Ne yazık ki bugünkü iktidarın ne samimiyeti ne de iradesi bu noktada yeterli görünmektedir. Alevi açılımı da tıpkı Kürt açılımı gibi siyasi bir manevranın ötesine geçmeyecek gibi duruyor.