Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı bulutlu
24°
Ara

Orman yangınlarından hiç ders almıyoruz

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Orman yangınlarından hiç ders almıyoruz

Türkiye, yaz ayları geldiğinde aynı kâbusu tekrar tekrar yaşıyor: Ormanlarımız yanıyor, binlerce hektar alan kül oluyor, hayvanlar can veriyor, köyler ve kasabalar tehdit altında kalıyor. Ve ne yazık ki bu felaketin önüne bir türlü geçilemiyor. Sanki bu yangınlar bir doğa kanunuymuş gibi “kaçınılmaz” gösteriliyor, oysa gerçek çok daha acı: Bu, hazırlıksızlığın, ihmalkârlığın ve yanlış politikaların sonucu.

Her yaz, meteoroloji sıcaklık rekorlarını açıklarken, uzmanlar yangın riskine dikkat çekerken, hükümetin en üst kademelerinden hâlâ aynı ezber cümleleri duyuyoruz: “Tüm imkânlarımızla sahadayız.” Oysa bu imkânların yetersiz olduğu gerçeği, alevlerin önünde çaresiz kalan köylülerin ellerinde kazma kürek, bidon bidon suyla yangına müdahale etmeye çalışmasından, yangın söndürme uçaklarının gökyüzünde az sayıda ve geç görünmesinden anlaşılıyor.

Türkiye gibi yangın riski yüksek, Akdeniz iklim kuşağında yer alan bir ülkede orman yangınlarının bir “sürpriz” olması mümkün değil. Bilakis, bu risk her yıl öngörülebilir bir şekilde artıyor. Ama afet yönetimi konusunda hâlâ kriz anına odaklı, plansız ve günü kurtaran bir anlayış hâkim. Önleyici tedbirler —yangın yollarının bakımı, yangına dayanıklı bitki kuşaklarının oluşturulması, erken uyarı sistemlerinin güçlendirilmesi, köylerde yangın eğitimi— hâlâ eksik.

Üstelik yangınların önlenmesi kadar, yangın çıktıktan sonra hızlı ve etkili müdahale de hayati önemde. Ancak 2021’deki büyük yangın felaketinde gördüğümüz gibi, yangın söndürme uçaklarının sayısı, bakımı ve organizasyonu büyük bir sorun. Hâlâ filosu yetersiz, hâlâ yabancı ülkelerden yardım talep edilmek zorunda kalınıyor. Bu tablo, hükümetin afetlere karşı stratejisinin vizyonsuz ve kısa vadeli olduğunu gösteriyor.

Orman yangınları sadece ağaçların değil, aynı zamanda ekosistemlerin, yaban hayatının ve insanların yaşam alanlarının yok olması demek. Kayıplar sadece bugünün değil, geleceğin de kaybı. Toprak erozyona açık hale geliyor, su kaynakları kirleniyor, tarım alanları zarar görüyor. Ama her yaz aynı felaketleri yaşadığımız halde, siyasetin gündeminde bu sorun kalıcı bir öncelik haline getirilmiyor.

Hükümet, afet yönetimini bir “şov” alanı olarak görmekten vazgeçmeli. Kameralar önünde yapılan açıklamalar, sahada canını dişine takan insanların emeğini kurtarmıyor. Gereken şey, uzun vadeli, bilimsel, şeffaf ve hesap verebilir bir afet politikasıdır. Uçak filosu yeterli olacak, yerel yönetimler ve köylüler bu süreçlere dahil edilecek, orman köyleri yangınla mücadelede güçlendirilecek.

Bu ülkenin ormanları, sadece ağaçlardan ibaret değil; onlar oksijenimiz, suyumuz, toprağımız, geleceğimiz. Her yaz bu geleceği alevlere teslim etmek kader değil, tercihtir. Ve bu tercih değişmediği sürece, Türkiye’nin yaz mevsimi hep aynı acı manzaralarla anılacak.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *