Sahtelerin ülkesi!

Sahte doktor, sahte dişçi, sahte polis, sahte mühendis, sahte avukat… Sahte para, sahte alkol, sahte zeytinyağı, sahte ruhsat, sahte kimlik… Şimdi de sahte diplomalar!
Evet, yanlış duymadınız. Artık birileri üniversite okumadan diplomayı bastırıp kendine kariyer yaratıyor. Sahte diploma ile yıllarca devlet kurumlarında çalışmışlar, maaş almışlar, terfi etmişler. Gerçek mezunlar işsizken, bu sahte kâğıt parçalarıyla adamlar koltuk sahibi olmuş!
Üstelik bu kişilerin tespiti yıllar sonra, adli süreçlerin başlamasıyla mümkün oluyor. Yani önce yıllarca sistemin içinde elini kolunu sallayarak geziyorlar, sonra bir ihbar ya da araştırma sonucu "yakalanıyorlar". Devlet operasyon yapıyor, gözaltı yapıyor, kamuoyuna duyuruyor. Bizler de ancak o zaman öğreniyoruz. Yani “sahte” işini bitiriyor, “gerçek” ise ancak sonradan yetişiyor.
Bu ülkede artık her şeyin sahtesi var. Ne yediğimizden eminiz, ne içtiğimizden. Bakkaldan aldığın zeytinyağı gerçekten zeytinyağı mı? Benzinlikten doldurduğun yakıt gerçekten yakıt mı? Hatta elindeki nüfus cüzdanı gerçekten senin mi?
Sahte o kadar sıradanlaştı ki, artık şaşırmıyoruz bile. “Yine mi sahtekârlık?” deyip geçiyoruz. Normalleşti. Adeta kanıksadık.
Ama en tehlikelisi de bu zaten! Çünkü bir toplumda sahtekârlık ne zaman normalleşirse, orada güven, adalet ve ahlak yerle bir olur.
Düşünün… Bir sağlık merkezine gidiyorsunuz. Karşınızda doktor önlüğü giymiş biri var. Ama tıp okumamış! İğne yapmayı internetten öğrenmiş, reçete yazmayı ezberlemiş. Siz onu doktor sanıyorsunuz ama adam düpedüz dolandırıcı!
Ya da çocuğunuzu gönderdiğiniz okulda, öğretmen gibi görünen biri sahte diplomayla karşınıza çıkıyor. Ne eğitim almış, ne pedagojik formasyonu var. Ama çocuklarımıza o “eğitim” veriyor!
Bir ülke bundan daha vahim bir tabloyla karşılaşabilir mi?
Bugün sahte diplomayla işe giren, yarın karar mercii olur. Karar verir, imza atar, insan hayatını etkiler. Hakkınızda hüküm kurar, üstüne de kibirle oturur.
Bu yüzden artık sahtekârlıkla mücadele etmek sadece bir güvenlik sorunu değil, aynı zamanda bir varoluş meselesidir.
Gerçek insanlar, gerçek meslek sahipleri, gerçek üreticiler, gerçek öğretmenler… Herkesin yerini “sahte”lerin aldığı bir düzende ayakta kalmak mümkün değildir.
Bu ülke, diplomasını tırnaklarıyla kazıyarak alan gençlerin, yıllarını vererek meslek sahibi olmuş insanların ülkesidir. Bir A4 kağıdına yazdırılmış bir yalanla bu insanların emeği çalınamaz!
Devletin bu konuda daha sert, daha kapsamlı ve daha sistematik bir mücadele vermesi şart. “Yakaladık, açıkladık” değil… Bu sahtekârlık nasıl bu kadar kök salabildi, kim göz yumdu, kim arka çıktı, asıl bunlar sorgulanmalı.
Ve gelelim satılık meselesine...
Son zamanlarda Çatalca Belediyesi’nin ilan ettiği bazı gayrimenkul satışları, sadece yerel basının değil, sosyal medyanın da gündemine oturdu. Çünkü bu sefer klasik yöntemlerin dışına çıkıldı. Belediye, ihaleye çıkarak satış yapmak istediği taşınmazları, hepimizin bildiği en ünlü alım satım sitesine koydu.
İnanılır gibi değil belki ama ilanlar orada, halkın gözü önünde…
Bunlar hakikatten tarihe geçti. Tarihte ilk defa, sahibinden belediye malı satılık ilanı gördük çünkü… Bakalım daha neler göreceğiz...
İlçe Başkanı...
AK Parti hala ilçe başkansız. Hatta yönetimsiz Çatalca'da. Allah'tan o partinin yıllardır yükünü sırtında taşıyan bir sekreteri var. Sahi kim olacak AK Parti İlçe Başkanı?
İlçe Başkanı belirlensin de ondan sonra, isim isim kimler kimleri nasıl şikayet etti? Kimler "Ben olmalıyım" dedi.
CHP'de değişim olur mu? Yakup Yaşar bu seçimi alır mı? He CHP için de süreç var daha. Ama Sonay Serhat Özgören çok fazlaca dikkat çekmeye başladı...
Neyse önümüzdeki hafta bizi iyi takip edin. İlçeye bir nevi gündemler bombası düşecek.