Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
24°
Ara

Adaletin sınavı: Siyasette suç ve sorumluluk

YAYINLAMA:
Adaletin sınavı: Siyasette suç ve sorumluluk

Gazetede köşe yazısı yazmak, son derece değerli ve kıymetli bir iştir. Yazdığınız yazının kaç kişiye ulaştığını ve ne ölçüde fikir değişikliğine yol açtığını bilemesek de, umarım birçok kişi okuyup düşündükten sonra bazı değişimlere vesile oluyordur.

Son dönemde ülkemizde yaşanan yolsuzluk olaylarıyla ilgili olarak CHP’ye bağlı 17 belediyeye operasyon düzenlendi. Bunlardan 16'sı tutuklandı, sadece Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere hakkında ev hapsi kararı verildi.

DEP Partisi’nden ise dört belediyeye kayyum atandı. Bu belediyelerin yöneticileri; rüşvet almak, ihalelerden menfaat sağlamak ve PKK’ya yardım etmek gibi iddialarla görevden uzaklaştırıldı.
Tüm bu olaylar Türk toplumunun gözü önünde gerçekleşiyor. Kimileri karşı çıkarken kimileri de “demek ki suçlular” diyor. Ancak sorun tam da burada başlıyor: Henüz yargılama başlamadan, somut deliller ortaya konmadan seçilmiş insanlar tutuklanıyor. Herkes bir şeyler söylüyor; bilgili, bilgisiz fark etmiyor.

Bu yazımda hem tutuklananlara hem de tutuklayanlara birkaç sözüm olacak. Siyaseti kim zenginleşmek ve yandaşlarını kayırmak için yapıyorsa, Allah onun belasını versin.

Rüşvet alanı, çalanı, devlet malını israf edenleri elbette sorgulamalı ve gerekli cezalar verilmelidir. Ancak 2002’den bu yana ülkeyi yöneten iktidarın kadroları içinde hiç mi suistimal yapan olmadı? Oldu. Kendiniz görevden aldınız ama tutuklamadınız. Demek ki sizin adalet anlayışınız bu kadar.
Kendi belediye başkanlarınız “yorgundu” deyip görevden alırken, muhalefet belediyelerini “hırsız” diye damgalıyorsunuz. Buna kim inanır? Kimse inanmaz. Bu açıkça bir adaletsizlik örneğidir. Bu nedenle oylarınız düşüyor.

CHP'li belediye başkanlarına yargı eliyle planlı bir saldırı düzenlediğinizi sokaktaki çocuk bile anlıyor.
Adalet duygusu bir insandan çıkarıldığında, geriye o insandan hiçbir şey kalmaz.
Devletlerin dini adalettir. İnsanlığın temeli adalettir. Yaşam terazisinin amacı adalettir. Adalet, kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi başkasına yapmamaktır.
Terörsüz bir Türkiye’den bahsederken iç cepheyi güçlendirmek istiyorsunuz; ama ana muhalefet partisini ve destekçilerini “CHP zihniyeti” diyerek aşağılıyorsunuz. Bu durumda, onları iç cepheye nasıl davet edebilirsiniz?

Toplum, PKK ile yapılan bir anlaşmanın içeriğinden bihaber. Eğer bir anlaşma yapıldıysa, bu anlaşmanın gerekçesi, sebebi, açıklaması olmalıdır. Barış kıymetlidir ama topluma bunun nedenlerini anlatmak gerekir. Şehit ve gazisi olan bir milletin, bu anlaşmanın neden şimdi yapıldığını bilmeye hakkı vardır.

“Biz böyle uygun gördük” denildiğinde iç cephe güçlenmez, tam aksine dağılır.
Emperyalist oyun kurucular böyle istedi, biz de uyduk denilse daha inandırıcı olurdu ve iç cephede bir kenetlenme yaşanabilirdi.

Hiç kimse bu dünyada kalıcı değildir. Ancak alınan kararlar, yapılan icraatlar ve gizli anlaşmalar bir gün mutlaka ortaya çıkacaktır. İşte o zaman tarih, bu kararları olumluysa olumlu, olumsuzsa olumsuz olarak yazacaktır.

Devlet unutmaz. Arşiv her şeyi kaydeder. Devlet aklı, bu yüce Türk milletinin vicdanının ta kendisidir.

Muhalefette iken itiraz ettiğiniz ne varsa, şimdi iktidarda iken aynısını hatta fazlasını yapıyorsunuz. Bu da Türk toplumuna şunu gösteriyor: Kim gelirse gelsin önce can, sonra yandaş, sonra da cezasız kurtulmanın yolunu arıyor.
Siyasetçilerin gözünde “canan” yok çünkü halkı iyi tanıyorlar. Bıçak kemiğe dayanmadan bu millet ayağa kalkmaz, bunu biliyorlar. Peki bıçak kemiğe ne zaman dayanır? Vatan elden gidince ya da yoksulluk zirveye çıktığında…

Son olaylara bakıldığında yoksulluk hızla artıyor. Birlik yok gibi. Ülke üçe ayrılmış: İktidar tarafı, muhalefet tarafı ve tarafsızlar. En tehlikelisi tarafsızlardır. Onlar Cumhuriyetin kaya gibi temelidir.

Sabırlıdırlar. Ancak bıçak kemiğe dayandığında cumhuriyete zarar verenin üzerine gökten taş gibi inerler.

Oysa sorunlar bıçak kemiğe dayanmadan çözülmeli. Nasıl mı? Siyasi Partiler Kanunu’na bazı maddeler eklenmeli;

1. Seçilmiş kişiler en fazla iki dönem görev yapabilmeli.
2. Seçim öncesi ve sonrası servet beyanını açıklayamayanlar ağır cezalara çarptırılmalı.
3. Yönettikleri alanlarda aldıkları kararlarla ülkeye zarar verenler görevden alınmalı.
Bu üç madde uygulanırsa bu ülkeye hiçbir güç zarar veremez.
Ama bizler sadece “benim adamım” diyerek yanlışlara sessiz kalırsak, o zaman ülke tehlikeli bir zemine sürüklenir. Gerçekleri bilemeyiz. Seçtiğiniz kişiyi ilahlaştırırsanız, başınıza ne geleceğini en son siz öğrenirsiniz. Belki de işte o an, bıçak kemiğe dayandığı andır ve artık hiçbir şey yapamayabilirsiniz.
Totaliter yönetim anlayışında olan liderler ülkelerine hep zarar vermişlerdir. Umarım bıçak kemiğe dayanmadan ülkemizde gerçekten adalet tecelli eder.
Adaletsiz bir yönetim anlayışı içinde olduğumuz hissi, gün geçtikçe daha yoğun ve ürkütücü boyutlara ulaşmakta.
Aksi takdirde, bu ağır faturayı karar vericilerden çok halk ödeyecektir. 
Aklınızı açık tutun.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *